Toplum08:51, 29 Ocak 2013
Samatya’dan 2015’e uzanan yol...
Radikal
Bu puslu havayı yaratan, 1915`in
100. yılı için, psikolojik propaganda hazırlıklarına hız veren Hükümet`in hesaplarıdır.
Devlet ve Öcalan müzakereye
oturmuşken, sorun şimdiden “çözüldü” havası yaratılmışken, kabine değişikliği, bilhassa da İdris Naim Şahin’in
gidişi yurdun her yerinde bir bayram havasıyla kutlanırken; Erdoğan içerideki generallere,
subaylara, eski genelkurmay başkanlarına uzlaşma eli uzatırken, “terörle
mücadele edecek komutan kalmadı” çıkışı yaparken, (ki, “müzakereler yürüdüğüne
göre kimle savaşılacak acaba?” sorusu zihinlere
düşmüşken) bu esnada yakın zamana
kadar itilip kakılan eski burjuvazi de yok efendim milli tank projesiydi,köprü
özelleştirmesiydi derken iktidar bloku içinde kendine iyi kötü yer bulmuşken,
tam da bu esnada mesela Hürriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni, AKP’ye
destek veren liberal kanadı kıskançlıktan çatlatacak derecede Davos’tan “Bu
Hükümet devam etmeli” şarkıları söylerken, biz, küçük bir azınlık olarak bu
partiye katılmazsak...sorun olmaz değil mi?
Filmi biraz geriye
saralım..Başbakan Erdoğan 2012 yılının son haftalarında katıldığı bir
televizyon röportajında “İstanbul’daki evimin altındaki çalışma ofisinde
dinleme düzeneği var” deyip hemen peşine “derin devlet bitmedi” diye ekleyince
önce küçük bir şaşkınlık yaşanmıştı. Kimse bunu klasik derin devlet olarak
düşünmedi önce. Dikkatler hemen Gülen cemaatine yöneldi. Ancak çok geçmeden bu
teori için de yeterli veri olmadığı görüldü
ve Başbakanlık tarafı da konunun
kapanmasını istedi, çok uzatmadı. Bildiğimiz manada bir AKP-Gülen kapışması değildi
sanki olan biten. O vakitler bu sütunlarda Erdoğan’ın sözlerinin “olmuş ve
olabilecek” gelişmelere karşı bir açıklama niteliği taşıyabileceğıni söylemiştim.
Erdoğan’ın açıklamalarından sonra şunlar oldu:
-Samatya’daki saldırılar hız
kazandı, daha önce yaşlı bir kadın saldırıya uğramış ve ağır yaralanmıştı, 28
Aralık’ta Maritsa Küçük öldürüldü, bir başka Ermeni yaşlı kadın kaçırılmak
istendi, son olarak 22 Ocak’ta Sultan Aykar evine girerken saldırıya uğradı,
saldırıdan yaralı olarak kurtuldu. Her ne kadar “olay adli olabilir, işin
içinde kentsel
dönüşüm olabilir” ihtimalleri de
dile getiriliyorsa da saldırıların Ermenilere yönelmesi, üstelik sistematik
biçimde yinelenmesi, saldırıların çok azında hırsızlık olması, son vakada görgü
tanıklarının “birkaç kişiydiler, iki de gözcü vardı” ifadesi vermesi, bunun
“operasyonel” bir saldırı dalgası olduğunu düşündürtüyor.
- Sevag Balıkçı’nın
öldürülmesiyle ilgili davada sanık tarafının avukatları “tehdit ediliyoruz”
deyip davayı takip eden insan hakları savunucularına bir anlamda
gözdağı vermeye çalıştılar. Bu arada davada hiçbir gelişme olmadığını ve tanık
ifadelerinin birbirini tutmadığını hatırlatalım.
-Iğdır’daki Asılsız Ermeni
İddilaarıyla Mücadele Derneği Başkanı, twitter hesabından Ermeni okul, kilise
ve akıflarının adreslerini yayınladı. Bu yayın tepki yaratınca “can güvenliğim
yok” diyerek Iğdır Valiliği’ne başvurdu.
-Balat’taki Fener Rum
Partikhanesi yakınına “Balat Türk’tür Türk Kalacak, Asla Vatikan
Olmayacak-Balat Gençlik”
pankartı asıldı
-Kocaeli’nin İzmit ilçesinde
bulunan İzmit Protestan Kilisesi görevlilerine saldırı hazırlığında olduğu öne
sürülen 11
kişi gözaltına alındı.
Son bir ayın bilancosu böyle.
Gelin isterseniz filmi biraz daha geriye saralım. 2012 yılının kış aylarına.
Taksim’deki
Hocalı mitingine. Mitingde
olanları hepiniz biliyorsunuz. Mitingin “resmi-devletli” havasını, Hükümet’in
katkısını,
Türkiyeli Ermeniler’i hedef alan
tonunu, miting biterken Agos’a yürümek isteyen bir grubun engellendiğini vs.
Miting sonrası Agos’ta yayınlanan
“Direksiyonu sağa kırarsan kontrolü kaybedersin” başlıklı yazımda şöyle
demiştim:
“(...) direksiyonu sağa kırmanın
hiçbir Hükümet’e faydası olmamıştır.
Bunu yaparak sadece merkez-sağ hattı
daha da sağa kaydırmış olurlar
ama oradaki kitle ile buluşamazlar, sadece onları da daha sağa ötelerler.
Herkesin
birer sandalye sağa kayması gibi
düşünün. Bir de şu olur, bu daha sağdaki kitleye bir hareket serbestisi
kazandırırlar. O kitle mesajı iyi
alır, hangi konuda nereye kadar gideceğini hemen çözer. O pankartlar, o
rahatlık
içinde hazırlanmıştır özetle. Bu
durum bir ‘resmi politika’ haline geldiğinde ise Hükümet kontrolü yavaş yavaş
kaybeder.
Daha sağdaki kitle
hareket serbestisi kazandığını farketmiştir, bütün iş, onlara reaksiyoner
motivasyonu verecek
resmi/yarıresmi, ‘kurumsallaşmamış’ abilere kalmıştır artık. Ve direksiyon sağa
kırıldığında
kimin resmi, kimin yarı resmi
olduğu, kimin kim adına hareket ettiği artık birbirine karışır. O karanlık
aleme
dalınmıştır artık. Herkes herkesin
azmettiricisi olmuştur.” (Agos, 2 Mart 2012)
Bu karanlık aleme nereden daldı
peki bu Hükümet? Bu sorunun cevabı için de yine Hocalı mitingine bakabiliriz.
Miting, çok açık ki, ismi
konulmamış, açıklanmamış bir “2015’e hazırlık” kampanyası çerçevesinde tertiplenmişti.
1915’in 100. yılının AKP
Hükümeti’ni ve tüm resmi çevreleri düşündürdüğü ortada.
Belli ki bu konuda
resmi tezi şevkle sahiplenen AKP’nin bulduğu tek formül, daha büyük, daha
gürültülü milliyetçi kampanya(lar) başlatmak olmuştur. Hocalı da bu kampanyanın
ilk adımıydı. Irkçı bir gösteriye sahne oldu, kabak mitinge katılan bakanın
başına patladı ama kampanya
sürüyor. İttihat Terakki’nin bir diğer marifeti olan Sarıkamış faciasını anmak
için
şimdiden başlatılan hazırlıklar
gözden kaçmasın, misal.
Burada denebilir ki “Bakın işte
Hükümet İdris Naim Şahin’i görevden aldı, açık bir mesaj değil mi bu?” Eğer İdris
Naim Şahin’in kendi başına o
mitinge gittiğine inanıyorsak, bütün bu kampanyanın Hükümet’in dahli olmadan
yürürlüğe konduğuna inanıyorsak, Hükümet’in
vites değiştirir gibi güvenlikçi politikalardan, müzakereci politikaya
geçtiğini, gerektiğinde yine
vites değiştirir gibi tam tersini yaptığını görmüyorsak, buna da inanabiliriz.
Ve İdris Naim Şahin’in yerine
Hrant Dink’in valiliğe çağrılıp “uyarılması” sırasında İstanbul Valisi olan,
cinayetin
işlendiği 2007 yılında bu
görevini sürdüren, cinayetin ardından delliller yok edildiğinde de bu görevini
sürdüren,
klasik “devlet”i temsil eden, Dink ailesi
avukatlarının yargılanmasını istediği, AKP iktidarı döneminde ikbal gören,
önce Kamu Güvenliği Müsteşarı,
sonra milletvekili olan Muammer Güler’in getirildiğini görmüyorsak, buna da
inanabiliriz.
Mevcut durumda sadece Ermeni
cemaati değil, ülkedeki tüm Hıristiyan topluluklar yine puslu bir havanın
üzerlerine çökmesinin
karamsarlığını, umutsuzluğunu yaşıyor. Yine namlunun ucunda olmanın
tedirginliğini
yaşıyor. Hrant’ın bahsettiği o
güvercin tedirginliğini yaşıyor.
Dün Samatya meydanında BDP’li milletvekilleri
ve
çok sayıda sivil toplum örgütünün
de katılımıyla geniş bir dayanışma gösterisi tertiplenmesi, şüphesiz olumlu bir
gelişme.
Ve tabii
şu notu da düşmek lazım: Elbette ki yukarıda sayılan bütün o vakalar, hiç
zannetmiyoruz ama,
bir tesadüfler zinciri de
çıkabilir.
Ancak öyle olsa bile o puslu
hava, o kurşuni ağırlık gerçektir.
Ve o puslu havayı yaratan, 1915’in 100. yılı
için,
psikolojik propaganda hazırlıklarına
hız veren Hükümet’in hesaplarıdır. Ve şimdiden Türkiyeli Ermenilerin üzerinde
o istenen, arzulanan psikolojik baskı neredeyse kurulmuştur.
Bu ülke, 1915’te milyonlarla sayılırken şimdilerde 50
bin kişiye düşmüş, düşürülmüş bir
topluluğun sesini yine boğma yoluna gitmiştir. 1915 ile yüzleşmek yerine, daha
gür bir sesle, eldeki tüm
megafonları kullanarak bağırmayı tercih etmenin, o bilinçli tercihin
sonuçlarıdır
yaşananlar. Ve çok açık ki, sorunu çözmüyor. Aksine,
katmerlendiriyor.
Kaynak "Radikal gazetesi"
Bölümün son haberlerİ
Ermenistan Sağlık Bakanı Anahit Avanesyan liderliğindeki bir heyet, Viyana’da düzenlenen “Nükleer Bilim, Teknoloji, Uygulamalar ve Teknik İşbirliği Programı” Bakanlar Konferansı’na katıldı.
Etkinlik, küresel Ermeni toplumunu bir araya getirerek ülkenin büyümesi ve ilerlemesi için kolektif hareket ve birlik ruhunu yansıtmaya devam ediyor.
İspanyol gastronomi dergisi 7Caníbales, Ermeni şarapçılığının yeniden doğuşunu konu alan bir makale yayımladı.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Türk siyasetçi, Azerbaycan'ın kapkaç edindiği paraların Türkiye üzerine kullandığını, amcasının Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın elemanı olduğunu, Türkeş'in kendisini desteklediğini anlattı.
Bu sıralama, Ermenistan'ın güvenliğe, kamu değerlerine ve hem bölge sakinleri hem de yabancı ziyaretçiler için misafirperver bir ortama olan bağlılığını yansıtıyor.
Bu iddialara yanıt veren Tim McPhee, AB verilerine göre Azerbaycan’ın yıllık olarak bir milyar metreküpten az Rus gazı ithal ettiğini ve bunun yalnızca iç tüketim için kullanıldığını söyledi.
Polonya Cumhurbaşkanı, Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının çözümüne ilişkin Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile COP29 çerçevesinde görüştüğünü belirtti.
Polonya, Avrupa Birliği'nin Doğu Ortaklığı girişiminin kurucu üyelerinden biri olarak, Ermenistan'ın AB ile ilişkilerini güçlendirme çabalarına uzun süredir destek vermektedir.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |