Toplum09:21, 22 Nİsan 2013
Taner Akçam: Türkiye sınırları açmalı ve Ermenistan’dan özür dilemeli
Türk Prof. Dr. Taner Akçam, “Zaman” gazetesinden Samet Altıntaş’a verdiği demeçte 24 Nisan tarihinde yaşanan Ermeni tehciri ile Soykırımını değerlendirdi.
İşte o röportaj:
1915’te Osmanlı coğrafyasında kaç
Ermeni tehcir edildi?
Talat Paşa’ya atfedilen ve “Kara Kaplı -tehcir defteri-” olarak adlandırılan
kitapçıkta, tehcir edilen Ermeni sayısı 924,158 olarak verilir. Elimizdeki bazı
Osmanlı belgelerinden, Talat Paşa’nın bu kitapçığı muhtemelen 1918 yılı
başlarında tamamlattırdığını anlıyoruz. Dolayısıyla buradaki rakamları tehcire
ilişkin doğruya en yakın rakamlar olarak
Tehcir sırasında kaç kişi hayatını kaybetti?
1918 Kasım’ında, İttihatçıların yerine göreve gelen yeni Osmanlı Hükümeti,
Ermeni kayıpları ile ilgili bir komisyon kurar. Bu komisyon Mayıs 1919’da elde
ettiği sonuçları açıklar. Buna göre, hayatını kaybeden Ermenilerin sayısı
800,000’dir. 1928 yılında Türk Genel Kurmay Başkanlığı, Birinci Cihan Harbinde
kayıplar üzerine bir kitap yayınlar. Genel Kurmayın verdiği sayılara göre,
Birinci Cihan Harbi sırasında, “800.000 Ermeni ve 200.000 Rum katl ve tehcir
yüzünden veya amele tabularında ölmüştür.” denir. Bu ölümlere 1918 sonrası
açlık, hastalık ve katliamlar sonucu Kafkasya’da hayatlarını kaybedenler dâhil
değildir. Tüm rakamlar eklendiğinde 1.000.000’un üzerinde bir kayıp sayısına
ulaşılır.
Bu ölümler nasıl gerçekleşti?
En az dört-beş farklı yöntem saymak mümkündür. Birincisi, örneğin
İkincisi, bazı
bölgelerde Ermeniler sürgüne dahi gönderilmeyerek bulundukları köylerde
öldürülmüşlerdir. Hatta Kiliselere toplatılarak canlı yakılmaları söz konusu
olmuştur. 1916 yılı sonrası Üçüncü Ordu Komutanı olan Vehip Paşa, yazılı bir
ifadesinde Bitlis ve Muş bölgesinde tanık olduğu bu imhalara örnekler verir.
Üçüncüsü, Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri veya Kürt aşiretleri, özel olarak
belirlenmiş yerlerde kafilelere saldırarak katliam yapmışlardır. Erzincan´da
görevli Norveçli Hastabakıcı Wedel-Jarlsberg, katliamdan ölü taklidi yaparak
kurtulan Ermenilerin veya olayların görgü tanığı olan askerlerin ağlayarak
kendisine anlattıklarını yazdığı bir raporunda, konvoyların nasıl götürüldüğünü
bir Jandarmanın ifadesiyle Türkçe aktarır: “kesse kesse getiriyorlar.” Aynı
katliamlar, Ermenilerin sürgün yeri olarak belirlenmiş olan Suriye ve Irak
çöllerinde de devam eder. Burada da Jandarma birlikleri, Çerkez çeteleri önemli
rol oynarlar. 1916’da Der-Zor çöllerinde katledilenlerin sayısının 200,000
civarında olduğu söylenir. Ancak ölümlerin büyük çoğunluğunun açlık, susuzluk,
hastalık ve hava koşulları nedeniyle olduğunu söyleyebiliriz. Konvoylar,
kasıtlı olarak uzun yollardan dolaştırılmış, dinlenme yerlerinde su ve yiyecek
verilmemiş, hastalık durumunda her hangi bir tedbir alınmayarak zorla sürgüne
devam ettirilmişlerdir. Osmanlı belgelerinde, Ermeni konvoylarındaki salgın
hastalıklardan esas olarak, “Askere yakın yere getirmeyin; şehirlere
yanaştırmayın; sürmeye devam edin” biçiminde bahsedilmektedir. Yani Ermenilerin
imhası açlık, susuzluk ve hastalıkların bilinçli bir biçimde kullanılmasıyla da
gerçekleştirilmiştir.
1915’in bir soykırım olduğuna inanıyor
musunuz? Neden?
Türkiye’de pek kimse bilmez ama soykırım kavramının bulunmasının önemli bir
nedeni Ermeni soykırımıdır. Rafael Lemkin soykırım kavramını yaratan, bulan
kişidir ve bu kavramı bulmasında Ermeni soykırımının da belirleyici olduğunu
kendisi söyler. Anılarında bunu şöyle anlatır. 1921 yılında Soghomon Tehlirian
adlı bir Ermeni’nin Talat Paşayı öldürdüğü sırada Polonya’da üniversite
öğrencisidir. Tehlirian’ın davası sırasında hocasına, niçin bir milyona yakın
insanın ölümünden sorumlu olan bir kişinin (Talat’ın) tutuklanmadığını ama buna
karşılık bir kişiyi öldüren birisinin (Tehlirinan’ın) tutuklanıp yargılandığını
sorar. Hocasının cevabı çok ilginçtir. “Tavukları olan bir çiftçiyi düşünelim”
der. “Çifti tavuklarını öldürür, niye olmasın ki? Seni ilgilendirmez.
Şimdi, 1948 Soykırım
sözleşmesinin mucidi, “Ben bu terimi ve kanunu Ermenilerin başına geleni
anlatmak için çıkardım” diyor. Biz ise 1915’in soykırım olmadığını
tartışıyoruz, ortada bir tuhaflık yok mudur? Zannediyorum artık 1915 soykırım
değildir, tartışması ile zaman kaybetmemekte fayda vardır. Bu ısrarda bir fayda
yoktur. Sonuçta, 1915’i inkâr etmek isteyen çevreler, halkın konu hakkındaki
bilgisizliğini de kullanarak, gereksiz ve lüzumsuz bir tartışma yaratmak
istemektedirler.
Ermenilerin Türkleri öldürmesi
konusundaki fikirleriniz nelerdir?
Her büyük kitlesel katliamdan sonra intikam eylemleri söz konusu olur,
olmuştur. Bolşevik devrimiyle Rusların geri çekilmesi ile birlikte, 1918 ve
1919 yıllarında bazı Ermeni çeteleri Erzurum, Erzincan, Kars bölgelerinde bazı
intikam eylemlerinde bulunmuşlardır. Cinayet cinayettir. İntikam eylemlerinin
de savunulacak bir tarafı olamaz. Her giden cana üzülmemiz gerekir. Ama bazı
çetelerin kontrolsüz eylemlerini, bir devletin bir milyona yakın kendi
vatandaşını öldürmesinin karşısına dikmenin, “Karşılıklı çatışma oldu” demenin
bir anlamı yoktur. 1945 sonrası, Polonya’da, Çekoslovakya’da Alman halka
yönelik intikam eylemleri olmuştur ama kimsenin aklına bu eylemleri sayıp,
“Demek ki Holocaust olmamıştır”, demek gelmemiştir. Osmanlı Hükümetinin kendi
vatandaşlarını sistematik bir biçimde imha edip etmediği sorusunun cevabı, 1918
sonrasında yaşanan intikam eylemleri ile verilmez, verilmemelidir. İttihatçılar,
milliyetçi politikalarının sonucu, sırf dini-dili farklı diye bu ülkenin bir
milyona yakın vatandaşını imha etmiştir. Mesele budur.
Ermeni meselesi nasıl çözülür?
Bence bir “Ermeni meselesinden” değil, “Türk meselesinden” bahsetmek daha doğru
olur. Her şeyden önce biz Türkler tarihte yaşanmışlar üzerine konuşmayı
öğrenmemiz gerekiyor. Hem hakikatin ne olduğunu, hem de bu öğrendiklerimiz
üzerine nasıl konuşacağımızı öğrenmeliyiz. Tarihi bilmek ile bilinen üzerine
konuşmak iki ayrı şeydir. Bana göre, her şeyin başı acıyı anlamayı ve acıyı
paylaşmayı bilmektir.
Ermenilerin
neleri yaşadıklarını, hem de onların ağzından dinlemeyi ve öğrenmeyi
başarmalıyız. Sorunun çözümü için yapılması gerekenleri, devlet düzeyinde ve
toplum düzeyinde yapılacaklar biçiminde biri birinden ayırabiliriz. Devlet
düzeyinde; bu işi gerçekten çözmek isteyen bir hükümetin önce dilini, konuşma
tarzını değiştirmesi gerekir. Kavganın dili ile barışın ve kardeşliğin dili
başkadır. Öncelikle yapılması gereken sorunu çözmeye yönelik bir dilin
yaratılmasıdır. Bunun için başta Bakanlık internet sayfaları olmak üzere,
Ermenilere kin ve nefret kusan yayınlara son vermek gerekir. Milli Güvenlik
Kurulu bünyesindeki Asılsız Soykırım İddiaları ile Mücadele Koordinasyon Kurulu
(ASİMKK) lağvedilmelidir. Bu komisyon var olduğu müddetçe Türkiye’nin soykırım
konusunda bir açılım yapabileceğini düşünmek tam bir hayaldir.
İkinci atılacak önemli adım, sınırları açmaktır. Geçmişteki bir sorunun çözümü ancak ve
ancak bugünkü ilişkilerin normalleşmesi ile mümkündür. Sınırlar kapalı
tutuldukça ve Ermenistan ile diplomatik ilişki kurulmadıkça hiç bir sorun
çözülmez. İnsanlar birbirlerini tanımaz, biri birleri ile konuşmazlarsa tarihe
ilişkin aralarındaki sorunu nasıl çözecekler ki? “İnsanlar konuşa konuşa,
hayvanlar koklaşa koklaşa...” En temel kural budur. Türkiye Ermenistan sınırı
açılır ve eğer bu kapıya da, “Hrant Dink Kapısı” adı verilirse bu çok güzel bir
jest olur. Üçüncü önemli adım, özür dilemektir. Çağımızda devlet ve hükümet
başkanları geçmişte yaşanmış acılar nedeniyle özür diliyorlar. Bu özür nedeniyle
küçülmüyor, alçalmıyorlar; aksine itibar kazanıyorlar.
kiye bu adımı atmalıdır. İsrail’den, bir gemiye yaptığı
saldırı nedeniyle özür bekleyen Türkiye’nin, bir milyon üzerinde insanın ölümü
nedeniyle, Ermenilerin de 1915 için benzeri bir beklenti içinde olduklarını
görmesi gerekir. Türk Hükümeti, 1915’de yaşananların, ahlaken savunulmayacak
bir eylem, bir suç olduğunu kabul etmeden sorun çözülmez. İki toplumun, iki
taraf insanını barışması için, 1915’de Osmanlı Ermenilerine karşı işlenen
suçların kınanması, yapılanların moral-ahlaken kabul edilemez şeyler olduğunun
söylenmesi şarttır. Dördüncü adım, geçmişin zararlarını giderici bir dizi güzel
girişimlerin gündeme gelmesidir. Kökenleri Anadolu’dan olan Ermenilere otomatik
vatandaşlık hakkı tanınması bu adımlardan bir tanesi olabilir. Türkiye’de
varlıklarının izi silinen Ermeni kültürel kaynakları bilinir hale getirilmesi
bir başka adımdır. Bu doğrultuda, Ermenilere ait
dini-kültürel tarihi binalar, Ermeni mimarlarca yapılan eseler restore
edilebilir. Anadolu’da izi silinen, yok edilen Ermeni kültür ve medeniyetini
yeniden yaşar hale getirmek, geçmişteki imhacı zihniyete verilecek en önemli
cevaplardan birisi olur. Ermenilerin Vatikan’ı sayılan Eçmiyazin’den sonra,
hatta onunla eşit sayılan Sis Katalikosluğuna bağlı, Çukurova bölgesindeki el
konulan kilise, bina ve arazilerin geri verilmesi bu konuda çok önemli sembolik
bir adım teşkil edebilir. Toplum nezdinde de yapabileceklerimiz, yapmamız
gerekenler vardır. Örneğin, 24 Nisanlarda Ankara Kocatepe veya Sultanahmet
başta olmak üzere bazı camilerimizde 1915 kurbanları adına mevlit okutulabilir.
Öldürülmüş insanlara saygı duymak, anıları önünde saygıyla eğilmek her dinin
görevidir. Ortak başka dini törenler de düzenlenebilir. Dinler bize insana
saygı duymayı öğretir, öğretmelidir. 1915 kurbanları için dini törenler çok
anlamlı olur diye düşünüyorum. Toplum nezdinde yapabileceğimiz bir başka şey,
insanlarımızı bilgilendirmektir. Halkın doğru bilgilere ulaşmasını sağlamak ve
100 yıla yakın sürdürülen yalan ve beyin yıkama politikalarının negatif
sonuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla, basın ve yayın organları üzerinden,
doğrudan Ermeni bilim adamlarının da katılacağı, halkı aydınlatma programları
yapılabilir. Her iki ülke arasında çeşitli düzeylerde (Parlamento,
Üniversiteler vb.) ortak komisyonlar kurulabilir; ikili ilişkileri her düzeyde
geliştirecek sivil inisiyatifler geliştirilebilir. Ana amaç, önyargıları gidermektir.
Tüm bunlar için ama amacı çözüm olan, barışı teşvik
Tehcirin 100. yılı olan 2015’te neler
bekliyorsunuz?
Eğer Türkiye kendi politikalarında ciddi değişikliğe gitmez ise, ABD, İngiltere
ve İsrail tutumlarını değiştirmezlerse çok özel bir şey olacağını
zannetmiyorum. Şu anda bu saydığım çevrelerin tutumlarını değiştireceklerine
ilişkin bir şey gözükmüyor ufukta. Zannediyorum, bu çerçevede, 2015’de
gösteriler yapılacak, insanlar inandığı ve bildiği şeyleri tekrar edeceklerdir.
Sonra da 25 Nisan gelecektir. Ne yapılması gerektiği konusuna ise yukarda
kısmen cevap vermiş bulunuyorum. 2015’e ilişkin benim ümidim ve özlemim,
Türkiye’nin kendini Azerbaycan vesayetinden kurtarmasıdır. Ermenistan
politikasını, Azerbaycan’a terk etmiş, ona esir etmiş bir Türkiye hiç bir
sorunu çözemez. Türkiye’nin, her şeyden önce, kendi ülkesinden Ermenistan’a
yapılacak uçuşlar için bile Azerbaycan’dan izin almaya kalkmasının ayıbına bir
son vermesi gerekir. Bilindiği gibi, 2010 yılında Ermenistan ile imzalanan
Protokoller gene Azerbaycan’ın baskısı ile Türkiye tarafından tek taraflı
olarak iptal edilmişti. 2015 yılında bu Protokollerin yeniden düzenlenerek
hayata geçirilmesi onurlu ve haysiyetli siyaset açısından iyi bir başlangıç
sayılabilir, diye düşünüyorum. Ben, Kürt meselesini çözmek için çok cesaretli
adımlar atmaktan çekinmeyen Türkiye’nin, Ermeni soykırımı konusunda da aynı
cesaretli adımları atacağını biliyor ve ümit ediyorum. Ama dediğim gibi,
Ermenistan politikalarında önce Azerbaycan vesayetinden kurtulmak, Ermenileri
dinlemeyi öğrenmek ve onların onlarca yıldır
Ermenihaber.am
Bölümün son haberlerİ
Ermenistan Sağlık Bakanı Anahit Avanesyan liderliğindeki bir heyet, Viyana’da düzenlenen “Nükleer Bilim, Teknoloji, Uygulamalar ve Teknik İşbirliği Programı” Bakanlar Konferansı’na katıldı.
Etkinlik, küresel Ermeni toplumunu bir araya getirerek ülkenin büyümesi ve ilerlemesi için kolektif hareket ve birlik ruhunu yansıtmaya devam ediyor.
İspanyol gastronomi dergisi 7Caníbales, Ermeni şarapçılığının yeniden doğuşunu konu alan bir makale yayımladı.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Türk siyasetçi, Azerbaycan'ın kapkaç edindiği paraların Türkiye üzerine kullandığını, amcasının Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın elemanı olduğunu, Türkeş'in kendisini desteklediğini anlattı.
Bu sıralama, Ermenistan'ın güvenliğe, kamu değerlerine ve hem bölge sakinleri hem de yabancı ziyaretçiler için misafirperver bir ortama olan bağlılığını yansıtıyor.
Polonya, Avrupa Birliği'nin Doğu Ortaklığı girişiminin kurucu üyelerinden biri olarak, Ermenistan'ın AB ile ilişkilerini güçlendirme çabalarına uzun süredir destek vermektedir.
Polonya Cumhurbaşkanı, Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının çözümüne ilişkin Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile COP29 çerçevesinde görüştüğünü belirtti.
Toplantıya Azerbaycan, Ermenistan, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’dan delegasyonların katılması planlanıyor.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |