Bölge09:37, 11 Nİsan 2014
Agos: Kesab’dan Vakıflı’ya çirkin şovun iç yüzü
Kesablı yaşlı Ermeniler,
muhalifler tarafından Türkiye’ye getirildi ve bir şov malzemesi olarak
kullanıldı. Gazete sutunlarını, “Türkiye Ermenilere kucak açtı” minvalinde
haberler süsledi. Vakıflıköy’e giden Karin Karakaşlı, ‘Agos’ te Kesab’dan
getirilen Suriyeli Ermenilerle görüşerek olayın iç yüzünü yazdı.
Önce bir silah sesi,
sonrasında çığlıklarla gökyüzünde uçuşarak dağılan bir kuş sürüsü… Kesab’daki
Ermeniler denince aklıma gelen ilk imge bu. Ermeniler ve Kesab, bin yıllık bir
tarihten sonra ayrı düştü. Çok değil, Suriye’deki son iki yıllık savaş
dehşetinde bile cennet mekân kalan ve Halep başta olmak üzere bombaların
yağdığı şehirlerden can havliyle kaçanların kendini attığı o bir zamanların
sayfiye yeri Kesab, artık bir hayalet şehir. Son ana kadar kasabada kalan kırk
kadar yaşlı Ermeni’nin yarısı da şimdi Vakıflı Köyü’nde.
Talihin cilvesi bizi
böyle buluşturacakmış, diyor hepsi de. Ne de olsa iki köy de aynı tarih ve
coğrafyanın devamı. Ermenicenin aynı yerel ağzını konuşuyor, usul usul
anlaşıyorlar. Büyük şehirlilerin rüyası, portakal ve limon bahçeli Vakıflı
Köyü, bir sığınma yeri olmuş. Köyün iki pansiyonuna yerleşen Kesablı Ermeniler
arkalarında kalan dehşeti, önlerindeki belirsizliği ve bir masal gibi
sayıkladıkları eski hayatlarını bir arada sırtlıyor.
O yükten nasipleniyorum
yanlarında ben de. İçimde 21 farklı hikâye var. Büyük politikaların ve küçük
entrikaların savurduğu bu insanların her biri, kendi hayatını emanet ediyor
aslında. Ve yazmaya koyulurken en çok onların onurunu ve bu hayatların
özgünlüğünü korumanın derdindeyim aslında. Ellerinde minik plastik poşetler,
üstelerinde haftalardır kalan tek kıyafetleri ile geldikleri bu yerde,
hikâyelerini de ellerinden çalarsan, neleri kalır geriye?
Savaşı yaşayanla,
teninde hissedenle doğrudan karşılaşmak başka bir terbiye. Anaokul öğretmeni
Dzovinar Sulyan’ın deyişiyle “Dayağı yiyen ile sayanın durumu bir olmaz.”
Herkes o dayağın acısını hafifletmenin derdinde. Sabah, öğlen, akşam Vakıflı
Köy’ün sakinleri, bu Tanrı misafirleri için nöbetleşe sofralar kuruyor. Her
biri evinin, bağının, bahçesinin, koyununun, meyvesinin yasını tutan bu
insanları sığındıkları odalarda rahat ettirmeye çalışıyor. Televizyonlar
Lübnan, Suriye, Mısır ve Ermenistan kanallarına ayarlı. Aileler pür dikkat hava
durumu izler gibi, Kesab’la ilgili son haberleri dinliyorlar. Sanki haberlerde
bahsedildikçe, bir kâbustan uyanıp da bunları gerçekten yaşadıklarına ve dahası
o kâbus öncesinde sıradan güzelim hayatlara sahip olduklarına inanmak ister
gibiler. Gerisi derin suskunluk...
Burası kayıt
makinelerinin iflas ettiği yer. Uzatacak mikrofonum yok. Dizlerinin dibinde
oturmayı, dinlemeyi, anlamayı, anlatmayı deniyorum. Onlar konuştukça
muhaliflerin hazırladığı ‘Ermenilerin kılına zarar vermedik’ mizanseni ve bu
mizansende Türkiye’nin rolü apaçık ortaya çıkıyor. Hepsi de üç gün içinde
olup bitenlere gafil avlanmış. Kaçabilenler gitmiş, geriye kalan kelaynaklar
ise evleri kuşatan muhalif grupların elinde Kesab’daki bir Haleplinin genişçe
evinden, Halep yolu üzerinde Dama’daki bir çiftliğe, oradan sınıra ve nihayet
Vakıflı Köyü’ne kadar sürüklenmiş. Çiftlikte her an öldürülmeyi bekleyerek
geçirdikleri o iki haftayı, bitmek bilmez yolları ve kucaklarında
bitiştirdikleri ellerine bakıp da anlattıkları eski hayatlarını paylaştılar.
İlk durak
Üç erkek kardeş Hagop,
Asbed ve Babken Curyan ile Babken’in Lübnanlı eşi Nıvart, benim hikâye
yolculuğumun da ilk durağı oldu. Kardeşlerin yeşil gözlü yaşlı anneleri Karun’u
ise sonradan pansiyon odasında görüyorum. Kesab doğumlu kardeşler, bir dönem
yerleştikleri Lübnan’ı da iç savaş yüzünden terke etmek zorunda kalmış. O
dönem hepsi de oto tamirciliği, eczacılık gibi farklı işlerde çalışırken
Kesab’da da çiftçilik yapmışlar. Hagop Bey “Evimizi, toprağımızı bıraktık. Ben
gelmişim 75 yaşıma, bu yaştan sonra dilenecek miyiz? Burada çok şükür her
şeyimizle ilgileniyorlar ama biz alışmamışız ayağımıza yemek getirilmesine.
Çalışmak isteriz” diyor.
Asbed Curyan sözü alıp o
son üç günü anlatıyor: “Üç yılda hep bir saldırı dedikodusu olurdu. Son hafta
da Facebook’ta burayı işgal edecekleri şeklinde bir şeyler okuyanlar olmuş. On
beş gün önce Perşembe akşamüstü bombalama başladı. Cuma da artınca, arabası
olanlar panik halinde kaçıştı. Cumartesi gününe kadar mukavemet eden askerler
vardı. Sonra ne oldu anlamadık, birden milisler evleri kuşattı. Anladık ki
askerler çekilmiş. Telefon, internet kesildi. Pazar sabahı kapıya dayandılar.
Hepsi uzun sakallıydı. Kapıları kırıp ellerimizi havaya kaldırdılar. Bizi önce
ev sahibi Halepli olan birinin büyükçe evine götürdüler. Hepimizi gruplar
halinde orada topladılar. İki gün orada mahsur kaldık. Ameliyat olmuştum, eve
gidip ilaç almak için izin istedim. Başka bir şey alamadık. Evin içi
yağmalanmış, kapıya motosikletle girmişler, motosiklet yan yatmış, benzin akmış
yerlere. Cam çerçeve inmiş. Sonrasında da bir daha ev bark görmedim zaten.”
Tutsakların ikinci
konaklama yeri, Halep yolu üzerinde Kürt Dağı da denen Dama olmuş. “Çiftlik
yeriydi. Ama tavuklar dahil ortalıkta hiçbir şey yok. Beton üzerini boydan boya
halı kaplamışlar. Dua ettiklerini söylediler. Ayakkabılarımızı çıkarıp girdik.
Hiç eşya yoktu içerde. Her birimize ikişer battaniye verdiler. On beş gün orada
kaldık. Yemek verdiler. Arada bol bol Müslümanlık vaazı da verdiler. Gelin siz
de dönün bu dine, dediler. Önce herkese Kesab’daki evlerine döneceğini
söylediler. Çiftlikten çıkınca doğrudan tepedeki Katolik Kilisesi’ne
götürdüler. Televizyon kanalları hazır bizi bekliyordu. Bizi çektiler. Eve
dönüp eşyamızı toplayalım dedik. Gideceğiniz yerde, Türkiye’de her şey olacak
deyip izin vermediler. Pasaport ve kimliklerimize de el koymuşlardı. Onları
sonradan dağıttılar ama bir kısmımızınki halen eksik.”Kayıplar ev bark ve
kimlikle sınırlı değil. Babken Curyan’ın eşi Nıvart’ın Lübnan’da bir kızı bir
de minik torunu var. Ama aklı fikri 23 yaşındaki oğlu Kevork’ta. Milisler
oğlanı almış götürmüş. O gün bugün kendisinden tek bir haber yokmuş annenin
bildiği. “Oğlum mutfak yapımında çalışır. Bahçe işleriyle uğraşıyordu bir de
son günlerde. Ayağında askeri botlar vardı iş yaparken. Acaba onun için mi
götürdüler?” diye soruyor.Bazı soruların cevabı yoktur. Susuyorum.
‘Üç yüz koyunum gitti’
Yesayi Ayntablıyan,
kızkardeşi Silva, eşi Hasmig ve 35 yaşındaki kızı Ani Ayntablıyan ile
gelmiş Vakıflı Köyü’ne. 1958’de yabancı okullar kapatılınca yarıda kalan
Amerikan Lisesi’ndeki eğitimine yanıyor halen. Abisi, “Lübnan’daki Kesab”
diyebileceğimiz Ancar’a gitmiş, oradan elektronik mühendisi olarak ABD’ye
geçmiş. “Ailede biri de fedakârlık edecek ne yapalım?” diyor.
Yanlış anlaşılmasın,
karşımda gerçek bir savaşçı var. “Suriye’de elma ağacı konusunda üzerime
yoktur. Eşimle birlikte 11 elma ağacı ile başladık, 2 güzel bahçe kurduk” diyor
gururla. Arap-İsrail savaşı sırasında bahçeye yakın yere bomba düşünce Yesayi
Bey’i de tutuklamışlar. Suçsuz yere 45 gün askeri hapishanede işkence görmüş,
ardından salıverilmiş. Merkez yerdeki güzel topraklarını da mafya usulü kaçırıp
tehdit ederek ele geçirmeye çalışmışlar. “Ben hep sıfırdan başladım hayata. En
son da bu sürüyü büyüttüm yıllarca. Şimdi bilmem ki ne oldu 300 koyunum.”
“Patlama olduğunda dağda
koyunları otlatıyorduk. Daha önce uçağın düşürülüşünü de gördük. Kızım,
sınırdan askerlerin çekildiğini söyleyince endişelendim” diye anlatıyor
son dönemi ve ekliyor: “Demeye kalmadan Allahuekber sesleriyle milisler geldi.
Kızıma başını kapatması için bağırdılar. Kendi şapkamı verdim ona. Silah
sordular. Dedik yok bizde silah. Cep telefonlarını aldılar. Tıktılar bizi o
çiftliğe. ‘Korkmayın bizim Ermeniyle işimiz yok. Derdimiz Alevilerle. Alevi,
babam olsa gebertirim’ dediler. Dönüş yolunda da Katolik Kilisesi’ne soktular.
‘Göreceksiniz kiliseyi temizledik. Bir tek haçını indirdik’ dediler. ‘Pis miydi
ki kilise’ diye sordum. Cevap vermediler. Kilisenin içi televizyoncularla
dolmuş. Biz Der Voğormya diye dua ederken kameraya çektiler. Zaten tam o anda
da bomba patladı. Gördünüz mü Esad’ın adamları bombalıyor” dediler. Yine yola
çıkarılıp sınırda Yayladağı Kaymakamı tarafından karşılandık. Bize yemek
verildi ve Vakıflı’daki Ermenilerin yanına gideceğimiz söylendi. Şimdi işte
burdayız.”
Evin içinden pek
çıkamayan Halepli iki akraba Anahid Aharonyan ve Nerses Tangukyan’ın yanına
gidiyorum. Yaşlı bir nine de döşekte yatıyor. Bahsi geçen tüm o çiftlik günlerinden
bu kadar yaşlı insanların nasıl geçtiği ayrı bir muamma. Anahid Hanım, Nerses
Bey’in ayaklarını gösteriyor. “İyi kötü yürüyebiliyordu bastonla. Günlerdir
sandalye üzerinde oturmaktan, betonda yatmaktan bak nasıl şişti şimdi. Bizi
buracıkta öldürün dedik. Olmaz dediler. Kucaklarda taşıyıp zorla arabalara
bindirdiler.”
‘Sen çalışırsın, onlar
yer’
Yine yatakta yanına
vardığım Zaven Hovsepyan da yollarda bitap düşmüş. 35 yıllık beton ustası ve
bahçıvan Zaven Bey, “O ki azınlıksın, sen çalışırsın onlar yer” diye özetliyor
tekmil hayatını. Rejim zamanında da Kesab’daki yaklaşık 500
bahçıvanın her gün birer kasa rüşvet verdiğini ama hayatları boyunca 500
kasalık gelirleri olmadığını anlatıyor. Kasabanın bir anda boşaltılmasına ve
Ermenilerin bu duruma gafil avlanmasına öfkeli. “Bizim idareciler sahne gördü
mü ‘Çok yaşasın dilimiz, var olun halkımız’ diye atıp tutar. Ama iş
icraata gelince sıfır. Zaten halkın üçte biri Muhaberat’a çalışan muhbir olmuş.
Birleşme denen şey yok. Kiliselerin din adamları vaazlarını bile onay için
rejime sunmak zorunda. İşte şimdi bu haldeyiz.”
Iraklı eşini kaybetmiş.
Kızı, kendi deyişiyle yabancıyla evlenmiş. ABD’deki kardeşlerle bağı kopuk bu
son dönemde. Bir hayali Ermenistan kalmış, oraya varmak istiyor. “İki dedem de
çöllerde öldü. O dönem Fransa üzerimize güldü, şimdi bu topraklar kime yar
olacak?” diye soruyor. Aklı da Kesab’da kurulan müzede kalmış. “Dünyanın dört
bir yanından Ermeni kültürüne dair parçaları getirdiler. Bak şimdi Kesab kendi
paramparça oldu.”
O dağılmışlığın en
kıymetli parçaları şimdi Vakıflı Köyü’nde. Türkiye Ermeni toplumu için de
soydaşlarına el uzatma, bildik bir acıya derman olma vakti. Surp Asdavazin
Ermeni Kilisesi Vakfı’nın hesabı, (Ziraat Bankası Hesap No: 33222327-5001
Iban: TR83 0001 0004 4633 2223 2750 01) herkesin katkısını bekliyor. Elbette
anlattığım bunca hikâyenin maddi olarak telafi edilebilecek bir yanı yok. Ama
her tür desteğin Kesab ile Vakıflı Köyü’nü aynı Ermenice ağızda buluşturan o
geçmişi anımsayıp, geleceği birlikte inşa etme gibi bir anlamı var.
Bana emanet edilen
hikâyeler bunu emrediyor. Ben de şimdi o hikâyeleri sizlere teslim
ediyorum.
Beton yerleri halı kaplı, döşeği, koltuğu, kanepesi olamayan bu çiftlikte kadın ve erkek olarak iki gruba ayrılıp üzerlerinde iki battaniye ile iki hafta kalmışlar. “Beş vakit namaz kılıyor, siz niye dua etmiyorsunuz diye bizi de çağırıyorlardı” diye anımsıyor Movses Arabyan o dönemi. “Ben de günde üç kere ve Pazar günleri kilisede dua ettiğimizi anlattım.” İsa Mesih’in Tanrı’nın oğlu olmadığını söyleyip haçı yere çalmışlar. Movses Arabyan, o günlere dair konuşurken en çok kaybettiği poşetini anlatıyor. Eve girerken kargaşada el konan poşete dair yaşadığı gelgit, psikolojik savaşın ibret hikâyesi: “İçinde defterler ve başka şeyler vardı. Girişteki nöbetçiye söyledim. Bugün geç oldu yarın bakarız, dedi. Ertesi gün söyledim. Bizim büyüğümüz Emir’e sorarız dedi. En sonunda Emir’e de söyledim ama bir iki parçası dışında poşeti bulamadım.” Kesab’da kilisede onları hazır nazır bekleyen televizyoncuları ve tam da o anda patlaması tutan bombayı hafif gülümseyerek anlatıyor o da. “İradeleri olunca bizi hududa götürdüler” diye özetliyor sürecin sonunu.
Akşam yemeğine, atkısını sarmalayarak yaptığı muhteşem bir kalpakla katılıyor. Bedenen buradalar ama iki kardeşin de gözü bir an önce Lazkiye’ya dönmekte. Movses Arabian’dan geriye bir de o sözü kalıyor: “Or mın e gantsni, keri martı inç gısbase/Gündür geçer, esir insan ne bekler…”
Ermenihaber.am
Bölümün son haberlerİ
Ararat Mirzoyan ve Annalena Baerbock arasında bir karşı karşıya görüşme planlanıyor.
Mevkidaşlar ikili gündemi ve karşılıklı çıkarları ilgilendiren konuları ele aldı.
Dünya Mutluluk Raporu, Güney Kafkasya'nın en mutlu ülkelerinin listesini açıkladı.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |