Soykırım09:13, 22 Ağustos 2014
200 binden fazla Ermeni’nin katlini içeren rapor, 100 yıl sonra ortaya çıktı
Tarihçi Ümit Kurt ve gazeteci Alev
Er, Paris’teki
Nubaryan Kütüphanesi’ndeki araştırmaları sırasında, bugüne dek hiç
yayınlanmamış bir belgeye ulaştı. Dönemin en önemli Ermeni yazarlarından Zabel
Yesayan tarafından
kaleme alınan Paris Konferansı’nda Ermeni Delegasyonu’nu temsil eden Boğos
Nubar Paşa’ya sunulan 11 sayfalık rapor, 1915 ve sonrasında
Ermeni kadınların maruz kaldığı katliamı anlatıyor.
Agos gazetesinde yer alan habere göre, ilk kez ortaya çıkan bu
raporda, Yesayan, İttihat ve Terakki’nin gayrimüslim milletleri sistematik
biçimde imha ettiğini belirtiliyor. Genç kadınların, genç kızların ve
çocukların zorla kaçırıldığını, bunların sayısının kesin olmamakla birlikte
200.000’den fazla olduğunu ifade ediyor.
Ümit Kurt ve Alev Er, Agos gazetesinin bu haftaki manşetinde
yer alan haberi şöyle:
Taziyeye ‘layık’ bulunan, ancak Müslümanlar kadar rahmet
okunmaya değer görülmeyen Ermeni halkına nelerin yaşatıldığına ilişkin tarihi
bir belge daha ortaya çıktı. Paris’teki Nubaryan Kütüphanesi’ndeki
araştırmalarımız sırasında karşımıza çıkan bu önemli belge, 8 Mart 1919’da,
Ermenilerin en önemli kadın yazarlarından Zabel Yesayan tarafından, Paris’teki
Ermeni Milli Delegasyonu Başkanı Boğos Nubar Paşa nezdinde kaleme alınmış bir
tebliğ.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra,
savaştan yenik çıkan Osmanlı Devleti, Aralık 1918 itibarıyla sürgün ettiği
Ermenilerin memleketlerine geri dönüşüne ilişkin bir talimatname hazırlar. Bu
arada Ermeni Patrikliği Arakel Çakıryan başkanlığında bir komisyon kurar.
Komisyonun en önemli görevi, Ermeni tehciri sürecinde yetim ve dul kalmış çocuk
ve kadınların aile ve akrabalarına teslim edilmesi, el konmuş taşınır ve taşınmaz
malların asıl sahiplerine geri verilmesidir.
Çakıryan başkanlığındaki komisyon, Osmanlı Dahiliye Nezareti ve
İtilaf devletlerinin İstanbul’daki yüksek komiserlikleriyle, özellikle de
İngiliz Yüksek Komiserliği bünyesinde kurulan Ermeni-Rum seksiyonuyla işbirliği
halinde çalışır. Çakıryan, 4 Nisan 1919’da bu çalışmanın raporunu Patrikliğe
sunar. Bu rapor, bildiğimiz kadarıyla bugüne kadar yayımlanmadı. Yesayan’ın
tebliği, o rapora konu olan olayları anlatan ve daha önce yayınlanmamış bir
belge olması dolayısıyla tarihi öneme sahip.
1909 Adana katliamlarını da yakından takip eden ve hatta o
katliamları soruşturmak saikiyle dönemin İttihatçı hükümetince kurdurulan
komisyonda da görev alan Zabel Yesayan’ın bu çarpıcı ve hayati tebliğini Boğos
Nubar Paşa, Ermeni Milli Delegasyonu adına Paris Barış Konferansı’nın dikkatine
sunmuş, tebliğde yer alan bilgilerin “en gerçekçi tanıklılarla bizzat yerinde”
tespit edildiğinin altını çizmiştir.
Ermeni
kadınların başına gelenler
Zabel Yesayan, tebliğinde İttihat ve Terakki yönetiminin savaşın
başından itibaren, gayrimüslim milletleri sistematik biçimde imha ettiğini
belirtir. Genç kadınların, genç kızların ve çocukların zorla kaçırıldığını,
bunların sayısının kesin olmamakla birlikte 200.000’den fazla olduğunu ifade eder.
Yesayan, bu kişilerin büyük çoğunluğunun Ermeni olduğuna ve bunun yanında çok
sayıda Rum, Süryani ve Nasturî çocuk vekadın bulunduğuna da işaret eder. Söz
konusu çocuk ve kadınların farklı biçimlerde kaçırıldığını belirttikten sonra,
bir sınıflandırma yapar:
“1. Birçok kadın ve çocuk, doğdukları şehir ve köylerden
kaçırıldı. Bu sırada komşu Müslümanlar onlara gelip saklamayı önerdi.
Yaşadıkları panik sırasında başıboş çocuklar anında kaçırıldı, genç kızlar
zorla götürüldü; nitekim Erzurum’da Türk subaylar şehrin önde gelenlerinin
kızlarını kaçırdı. Bir Alman subay, Erzurum’un en güzel kızı olan Kalfayan’ı,
yollarda sürükleyerek götürdü. Erzincan’da, önde gelen Türkler zengin ailelerin
mirasçısı kızları zorla kaçırdı. Trabzon’da sivil ve asker kıyafetli subaylar,
şehrin en gözde, en iyi eğitimli kızlarını bir evde toplayıp İttihat ve Terakki
üyelerine sundu. Rum Metropoliti’nin evine ya da yabancı kurumlara sığınmış
olanlar, aynı amaçla zorla kaçırıldı.
2. İnsanlar şehir veya köyünden uzaklaştırıldıktan sonra
erkekleri kadınlardan ve çocuklardan ayırdılar; erkekler acımasızca katledildi,
çocuk, genç kız ve genç kadınlarsa caniler tarafından kaçırıldı. Bu onursuz
durumdan kaçmayı başaranlar, bu kez de yollarda öldürüldü. Konvoylara refakat
eden jandarmalar, onları 1-2 gün yürüttükten sonra bir su kaynağı yanında
durduruyor, ama su içmelerini engelliyorlardı. Suya kavuşma izni elde etmenin
bedeli, bilmem kaç tane bakire ya da genç kızın kendilerine teslim edilmesiydi.
Bu korkunç yöntem sistematik biçimde uygulandı (italik bize ait). Özellikle de
Kemah-Halep, Konya-Tarsus yollarında ve bir de Fırat boyunlarında.
3. Bu zavallılar herhangi bir toplanma yerine vardığında
Kürtler, Çerkezler, Çeçenler ve Rumeli göçmeni Müslümanlar, bunlara göz yuman
jandarmanın himayesinde tehcir edilenlerin kampına saldırıyordu. Üzerlerinde ne
bulurlarsa alıp götürüyor, elbiselerini bile soyup çıkarıyorlardı. (…)
İnfazlar, ötekilere ibret olsun diye, diğer kadınların yanında yapılıyordu.”
Tebliğde toplu tecavüzler de yer alır. Bir Müslüman tarafından
götürülmedikçe ya da satılıp kaderi belli olmadıkça, her kadın toplu tecavüzün
muhtemel kurbanıdır.
Kadınlar
kendilerini nasıl savundu?
Yesayan’ın tebliğindeki belki de en çarpıcı bölüm, bütün bu
şiddete maruz kalan Ermeni kadınların tutumuna ilişkin. Yesayan konvoylarda iyi
eğitimli, yüksek tabakalara mensup kadınlar da olduğunu vurgular. Söz konusu
kadınların birçoğu infazlar ilk başladığında intihar etmiştir. Pek çok anne,
genç kızlarını Fırat’ın sularına atmıştır. Genç kadınlar yeni doğmuş
çocuklarıyla birlikte aynı sulara atlamışlardır: “Pek çoğu delirdi. Aralarından
bazıları tecavüzden sonra kaçmayı başardı; bunların çoğu kaçarken öldürüldü.
Kimileri, ki bunların sayısı çok azdı, mütecavizini öldürmeyi başardı. Elde
silah kendisini savunanların sayısı hiç de az değildi.”
Yesayan, bu kadınlardan Sivas kökenli bir genç kız olan Matmazel
Şahinyan’ın mavzeriyle 10 mermi sıktıktan sonra ancak tüfekle vurularak
durdurulabildiğini belirtir. Şebinkarahisar kadınları ise tehcir kararına uyan
erkeklerine isyan etmiş, evlerinde ölümü seçmişlerdir. Urfa’nın genç kız ve
kadınları, şehirdeki muharebelere katılmıştır. Birçok Urfalı kadın da
hasımlarının eline düşmektense zehir içmeyi tercih eder. Birçok bölgede anneler
teslim olmaktansa, içinde oldukları evleri, genç kızları ve çocuklarıyla
birlikte ateşe verirler.
Kurtarma
çalışmaları
Zabel Yesayan’a göre, Müslümanların alıkoyduğu kadın ve
çocukların geri dönüşünü sağlamak için, onları iki kategoride değerlendirmek
gerekmektedir: Reşit olanlar ve olmayanlar. Çocuklar ve kaçırıldıkları tarihte
reşit olmayan kadınlar koşulsuz geri getirilmelidir. Bu kadın ve çocuklar
ailelerine teslim edilmeli; aile ve yakın akrabalarının ölmüş olması halinde
ilgili milletlerin korumasına verilmelidir. Reşit kadınların teslimi ise
komplike bir sorundur: “Bir kısmı jandarmalar tarafından görece katlanabilir
bir hayat vaat eden iyi niyetli Müslümanlara satılmış ya da teslim edilmiş,
dolayısıyla bu kadınlar kendilerini korkunç sondan kurtaran bu insanlara minnet
duyuyor. Bir kısmı bütün ailesini kaybetmiş ve nasıl bir geleceği olacağını
bilemiyor. Bir kısmının Müslüman kocalardan çocuğu olmuş, onları terk etmek
istemiyor. Bir kısmı yaşadıkları onca aşağılamadan sonra millettaşları arasına
geri dönmeye utanıyor. Birkaçı ise tam tersine, her türlü haysiyetini ve ahlaki
değerini kaybetmiş durumda. Ülkesinde güvende olacağından emin değil.”
Yesayan, bu kategorideki kadınlarla özel olarak ilgilenecek kadın komisyonları kurmanın elzem olduğunu vurgular: “Müttefik güçlerin desteğine sahip uluslararası bir kadın komisyonu kurulmalıdır… Ya hemen düşmanın saklanmasına fırsat bırakmadan harekete geçip bütün bu zavallı köleleri onlardan uzaklaştıracağız ya da yeni sorun ve komplikasyonlara sebep olacağız.”
Zabel Yesayan kimdir?
Yazar ve çevirmen. Üsküdar’da doğdu. İlk edebi eseri 1895’te yayımlandı. Aynı yıl Paris’e gitti; Sorbonne’da edebiyat ve felsefe derslerini takip eti. İstanbul’a ancak 1908’de, Meşrutiyet ilan edilince kesin dönüş yaptı. Yazarlık kariyerinin bu en verimli yıllarında kaleme aldığı öykü, deneme ve romanlarında, kadın hakları ve kadınların toplumsal yaşamdaki konumlarına geniş yer ayırdı.
24 Nisan 1915’te, Ermeni aydınlarının çıkarıldığı ölüm yolculuğundan bir hastanede saklanarak kurtuldu. Bir süre Bulgaristan’da kaldıktan sonra Bakü’ye geçti; Ermeni mülteci ve yetimler için yardım faaliyetlerine katıldı. 1921’de Paris’e döndü.
Ermenistan hükümetinin daveti üzerine 1933’te Yerevan’a göç etti. Yerevan Devlet Üniversitesi’nde edebiyat dersleri verdi. 1937’de Stalin kovuşturmaları sırasında tutuklanıp Sibirya’ya sürüldü. Ölüm tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir.
Ermenihaber.am
Bölümün son haberlerİ
Uluslararası Askeri Spor Konseyi liderliği ve Dünya Askeri Güreş Şampiyonası'na katılan ülkelerin heyet liderleri Ermeni Soykırımı kurbanlarının anısına saygı duruşunda bulundu.
İsveçli çevre aktivisti Greta Thunberg'in Ermenistan'a geldiği bildirildi. Greta, COP29'u boykot ediyor çünkü bu etkinlik Azerbaycan'da düzenleniyor.
Ermeni Soykırımı'nın masum kurbanlarının anısına ebedi ateşin yanında bir dakikalık saygı duruşunda bulundu.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Ermenistan Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Bakü Büyükelçisi Mark Libby’nin sınır aşan su kaynaklarının yönetimi konusundaki açıklamasına yanıt verdi.
Altı obüsten oluşan ilk parti, Ermenistan'da dağlık arazi ve düz arazi de dahil olmak üzere kapsamlı testlere tabi tutuldu.
Bekçiyan Sırpazan, birkaç ay önce Almanya'dan İstanbul'a gelmişti ve bir süredir Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi'nde kalmaktaydı.
Ermenistan’da "Yüksek Konsey" adlı parlamento kulübü, Nikol Paşinyan'ın açıklamasını kabul edilemez bulduğunu belirten bir bildiri yayımladı.
ARMSAT-1, Ermenistan'ın ilk uydusu olarak 2022 yılında fırlatılmış ve o zamandan beri çeşitli alanlarda veri sağlamaktadır.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |