Kültür12:20, 09 Kasım 2018
"Ceviz Ağacı" romanı Ermeni, Yahudi ve Türk aileleri anlatıyor
Solmaz Kâmuran, yeni romanı 'Ceviz Ağacı'nda aynı evde farklı zamanlarda yaşamış Ermeni, Yahudi ve Türk aileleri anlatıyor.
Aralarında “Kirâze”, “Macar” ve “Kösem”in de olduğu tarihi romanlarıyla tanınan yazar ve çevirmen Solmaz Kâmuran, İnkılâp Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Ceviz Ağacı”nda geçen yüzyılın başında Ermeni bir usta tarafından Edirne’de inşa bir evin ve orada yaşamış üç ailenin öyküsünü anlatıyor.
Bahçesinde ulu bir ceviz ağacı olan evde ilk olarak Arto Usta ve ailesi oturmuş. 1915 Ermeni Soykırımı’nda eve Yahudi bir aile geçmiş. Trakya Pogromunda ise o Yahudi aile de Edirne’yi terk etmek zorunda kalmış. Ardından Rusçuk’taki evlerini bırakıp göç yollarına düşen Bulgaristan göçmeni bir Türk aile yerleşmiş aynı eve.
Solmaz Kâmuran, “Ceviz Ağacı”nın hem tarihî hem de psikolojik bir roman olduğunu söylüyor ve “Toplumsal, siyasi olayların insan psikolojisi, davranışları üzerindeki etkisini anlattım” diyor.
Roman, evin son sahibi Saliha Hanım’a Fransa’dan Garo isminde Ermeni bir misafir gelmesiyle başlar. Evi yaptıran Arto Usta’nın torunu olan Garo, aile tarihinin eksik parçalarını tamamlamak için annesinin doğup büyüdüğü evi görmek istemiştir. Yaklaşık bir haftalık zaman dilimi içinde geçen “Ceviz Ağacı”, tarihte geriye dönüşlerle zenginleşir.
Evrensel gazetesinin yazarı Özlem Ertan Solmaz Kâmuran’la “Ceviz Ağacı” ve edebiyat üzerine bir röpörtaj yaptı.
Röpörtaj şöyle:
“Ceviz Ağacı” romanı nasıl doğdu?
Uzun zamandır aklımda olan bir konuydu. Romanın içindeki bazı hikâyeleri aile büyüklerimden işittim, bazılarına tanık oldum. Bazılarını küçük öyküler şeklinde kaleme almıştım. Sonra oturdum ve altı aydan kısa bir süre içinde yazdım. Ben romanlarımı öncelikle zihnimde bitiririm. Defterime karakterlerimi yazarım, metnin şemasını hazırlarım. Yazmadan önce zihnimde hazır olur her şey. Tabii yazarken illaki bir şeyler değişiyor.
Ev ile insan arasındaki ilişki romanınızda çok önemli. Bu ilişki hakkında ne söylemek istersiniz?
Yaşadığınız yer sizi yansıtır. Duvarlara, kapılara hayattan bir şeyler siner. Otel odaları birbirine benzer mesela, çünkü orada uzun süreli oturulmadığı için kimsenin izi almaz. Ev ise bambaşka. Özellikle de birkaç kuşaktır yaşanılan evler anı demektir. O evde çocukların koşturduğu koridorlar, insanların inip çıktığı merdivenler vardır. Ev, içinde yaşayanlarla ve yaşananlarla bütünleşir. Çocukluğumda anneannemin evi çok etkilemişti beni. Çok değişik gelirdi oradaki hayat bana. Kitabı yazarken anneannemin Edirne’deki evini düşündüm.
“Ceviz Ağacı”ndaki evin Edirne’de olmasının nedeni bu, o zaman.
Evet, doğru. Ayrıca anneannem “Ceviz Ağacı”nın başkahramanlarından Saliha Hanım gibi Rusçuk’luydu. Benim pek çok kitabım Bulgarcaya çevrildi. Bulgaristan’a dört-beş defa gittim. Oradaki yayınevim sürpriz yaparak beni Rusçuk’a götürmüştü. Oradaki evleri de görme şansım oldu tabii.
Romanda anlattığınız evde anneannenizin evinden izler var mı?
Benziyor çok. Mimar değilim sonuçta, zihnimde bir örnek olmasaydı evi bu kadar ayrıntılı tasvir etmem çok zordu. Romanda evin her tarafını kullanmaya çalıştım. Saliha Hanım ile Garo’yu bir gün misafir odasında, bir gün bahçede, bir gün mutfakta konuşturdum. Ev de başkarakterlerimden biri aslında. İkinci bölümde ise İstanbul başkarakter. Karakterin illaki insan olması şart değil.
1915’ten (Ermeni Soykırımı) önce çok Ermeni yaşıyor muymuş Edirne’de?
Edirne’de eskiden Ermenilere ait pek çok ev, mülk varmış. Sonra çoğu yıkılmış tabii. Bazıları da şu an devlet binası olarak kullanılıyor. Edirne’de önemli, etkin, kültür düzeyi yüksek bir Ermeni cemaati varmış 1915’ten önce. Ancak Edirne Ermenileriyle ilgili kitap, çalışma yok denecek kadar az.
Romanınız bir hafta içinde geçse de geriye dönüşlerle “1915” (Ermeni Soykırımı),Trakya olayları gibi pek çok tarihi dönemi anlatıyorsunuz.
Türkler yaklaşık 1000 yıldır ‘Anadolu’da’(Batı Ermenistan, Doğu Trakya, Küçük Asya). Neticede Türkler geldiğinde Ermeniler, Rumlar Anadolu’daydı. Onlar yabancı değiller. Burada doğdular, yaşadılar. İnsan birlikte yaşadığı, aynı toprağı paylaştığı insanlara yabancı demez, öyle davranmaz. Ancak pratikte öyle olmamış maalesef. Bu meselelerin temelinde ekonomi var. Başkasının malını almak var. Devlet gidenlerin mallarının bir kısmına el koyuyor, kalanları da başkaları alıyor. Daima göçe zorlananın mallarına el konmuştur.
Ancak bu romanda sadece Ermeniler, Yahudiler yok. Göçe zorlanan Balkan Türkleri de var. Ben insani acılara evrensel yaklaşmak istiyorum. Irkçılık yapmak çok saçma. Suriye’den Türkiye’ye gelen insanlar hakkındaki ayrımcı sözlere de çok sinirleniyorum. Irkçılığı doğuran cehalettir. Zeki, kültürlü bir insan ırkçı, kaba olmaz. Okumuş bir insanın içinden de ayrımcı düşünceler geçebilir, ama en azından o bunları alenen söylemez. Irkçılığın yanlış ve ayıp olduğunu bilir.
Romanın başında annesinin doğduğu eve gelip geçmişini arayan Garo ile tanışıyoruz. İnsan neden bir geçmişe ihtiyaç duyar?
Herkes bir hikâyesi olsun ister çünkü. Hatırlamak, hatırlanmak ister. Radyoda yaptığım müzik programının adı “Hayat Hatırladıkça Hatırlandıkça” idi. Hatırlandıkça ölüm yoktur. Bir an gelir kimse senden söz etmez. İşte asıl o zaman ölürsün. Sanatçıların ölümsüz olmasının nedeni bu. Beethoven öldü mü, mesela. Hayır, ölmedi. Çünkü eserlerini dinliyoruz, hakkında konuşuyoruz. Bazı politikacılar kendi heykellerini diktirir, çünkü ölümsüz olmayı arzular.
Siz tarihi romanlar yazıyorsunuz. Tarihi roman yazmanın ne tür incelikleri vardır?
Yazdığınız olayın üzerinden zaman geçmesi lazım. Bir olay esnasında meydana gelen tepkiler, hezeyanlar zaman içinde kısmen erir. Olaylara daha tarafsız ve objektif bakılabilir. Belgelere ulaşabilmek için de zaman geçmesi önemli. Bir de yazarken adil olmak gerekir. Olayların içinde yaşarken adil olamayabilirsiniz. Anlattığınız kişi bir devlet adamı, sultan ya da asker olabilir. Geçmişteki bir insanı objektif bir şekilde, tüm yönleriyle yansıtmak gerekir. Bunun içinde o döneme çalışmak ve empati kurabilmek gerekiyor.
Bölümün son haberlerİ
dünyaca meşhur Fransalı Ermeni büyük sanatçının ilk sahne kıyafeti 15 Ocak'a kadar Gyumri'de sergilenecek.
İstanbullu Ermeni doktor ve araştırmacı Vahram Torkomyan'ın (1858-1942), ölümünden birkaç ay önce tamamladığı hatırat Aras Yayıncılık tarafından Türkçe olarak yayınlandı.
Charles Aznavour'un hayatını anlatan "Monsieur Aznavour" filmi, Ermenistan'da sinemaseverlerle buluştu.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Azerbaycan’ın bu kadar büyük bir askeri bütçesi, sadece Ermenistan’ın güvenliği için ciddi bir tehdit değil, aynı zamanda tüm bölgenin istikrarı için de bir tehlike teşkil etmektedir.
Ermenistan Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Bakü Büyükelçisi Mark Libby’nin sınır aşan su kaynaklarının yönetimi konusundaki açıklamasına yanıt verdi.
Altı obüsten oluşan ilk parti, Ermenistan'da dağlık arazi ve düz arazi de dahil olmak üzere kapsamlı testlere tabi tutuldu.
Bekçiyan Sırpazan, birkaç ay önce Almanya'dan İstanbul'a gelmişti ve bir süredir Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi'nde kalmaktaydı.
BBC'nin Ermenistan ziyareti sırasında çekilen tanıtım videosu, BBC TV kanalında yaklaşık 18 kez yayınlandı.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |