Röportaj12:59, 23 Şubat 2022
Ermeni Şarkiyat uzmanı: Bu süreç hem Türkiye, hem Ermenistan için eşit derecede önemlidir
Ermenistan ve Türkiye’nin özel temsilciler atamasıyla başlayan Ermeni-Türk diyalog sürecini farklı açılardan gösterebilmek için Ermenihaber.am haber sitesi Türkiye ve Ermenistan’ın siyasi, sivil ve bilim çerçeveleriyle röportajlar serisi hazırlıyor.
Ermeni ve Türk okuyucuların dikkatine farklı çerçevelerden insanların Ermeni-Türk normalleşme sürecine ilişkin birbirinden farklı, bazen birbirine zıt düşünce ve yaklaşımlarını sunacağız. Bu sefer sorularımızı Yerevan V. Bryusov Devlet Üniversitesi’nin Öğretim görevlisi, Tarih Bilimleri Adayı Armen Petrosyan’a yönelttik.
- 24 Şubat tarihinde Viyana’da Ermenistan ve Türkiye özel temsilcilieri ikinci kez bir araya gelecek. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Viyana’da buluşma tercihinin Ermeni tarafına ait olduğunu, Türk tarafının da ya Ermenistan’da yada Türkiye’de bir araya gelmek istediğini açıklamıştı. Sizce Ermeni tarafı neden üçüncü bir ülkede buluşmayı tercih ediyor?
- Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme sorunu kendi içeriğiyle tarihsel olarak çok daha geniş, bölgesel, hatta jeopolitik anlam taşıyor. Eşzamanlı olarak bu süreç uluslararası ilişkiler açısından birkaç farklı alanlarına değiniyor: Türkiye-Rusya, Türkiye-Batı, Batı-Rusya, Rusya-Ermenistan, Batı-Ermenistan ve aynı zamanda Diasporanın iştirakıyla birkaç formatlar kapsıyor. İki taraflı çok hassas bir süreç olduktan ziyade Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci Ermenistan için bölgede stratejik müttefik ve diğer ortaklarıyla çok hassas dengesini tutturabilmesi açısından yeni bir gündem ortaya çıkarmıştır.
Tarih bir çok kez tanıklık etti ki Türkiye Ermenistan ile ilişkilerini her zaman kendisini Güney Kafkasya'da konumlandırmanın bir yolu olarak görüyor ve elbette Rusya ile rekabet meselesi bununla direkt bağlantılıdır. Ankara'nın başta Rusya olmak üzere her türlü dış etkisine karşı tepk göstermesinin nedeni budur. Dolayısıyla Ermenistan'ın bu süreçte tam şeffaflığın sağlaması ve böylece müttefik ülkelerin karşılıklı güveninde leke bırakmaması çok önemlidir. Bence, iki ülke temsilcilerinin ilk görüşmesini Moskova'da gerçekleştirmesinin ve Rus mevkidaşlarıyla bu konuda düzenli temaslarının nedeni budur. Ve yine Ermeni tarafının önerisiyle, ikinci görüşme için Viyana'nın seçilmesi, bu sürece her zaman ilgi duyan Batılı ortaklara diplomatik bir mesaj olarak değerlendirilebilir ki bu da oldukça önemlidir.
- Cevabınızda çeşitli tezahürlerle devam eden ve günümüzde Türkiye-Ermenistan normalleşme süreciyle ifade edilen Kafkasya'daki tarihi Rusya-Türkiye rekabetinden bahsettiniz. Ayrıca birçok uzman, 44 gün süren savaş sonucunda Türkiye'nin Güney Kafkasya'daki etkisinin arttığını ancak Dağlık Karabağ'da Rus barış gücünün varlığıyla da Rusya'nın etkisini artırdığını belirtiyor. Bu rekabetin herhangi bir aşamada uzlaşma sürecine olumsuz bir etkisi olamaz mı?
- Bu bağlamda, Türk hükümetinin tüm üst düzey temsilcilerinin "Azerbaycan ile her adımını koordine etme" vurgusu kafa karışıklığına neden oluyor. Belki de Ankara'nın böyle bir yaklaşımı, Azerbaycan'ın belirli bir aşamada süreç üzerinde olumsuz etki bırakmasının engellenmesine yöenliktir. Ancak Ankara'dan gelen bu tür açıklamalar, çoğu zaman ön koşulsuz açıklanan süreçte bir ön koşul bağlamı izlenimi veriyor.
Türkiye medyasında ve analıtik ortamında belirgin bir şekilde ifade edilen başka bir sorun ise Türkiye ile Ermenistan arasında şu an için ilişkilerin olmaması ve ikili düşmanlık konusunda suçu başkalarına yükleme eğilimidir. Türk analitik düşünce alanını incelesek orada Ermeni-Türk halklarının veya Ermenistan-Türkiye düşmanlığının sebebinin "emperyalist güçler" (Fransa, Büyük Britanya), Rusya İmparatorluğu veya SSCB olduğuna dair iddialarını açık bir şekilde görürüz. Bu güçler sanki Ermenilere kendi çıkarları için, Dağlık Karabağ sorununu yüklüyorlarmış ki Ermeni-Türk yakınlaşmasına veya diyaloğa imkan vermesinler.
Veya onlara göre bu durumun sorumlusu Ermenistan, zira onlarca yıl "Azerbaycan topraklarını işgal etti, ıssızlaştırıldı” vs. Ya da Diaspora suçludur, çünkü hem ikili ilişkilerin normalleşmesini engelliyormuş hem de Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki ilişkilerde sorunlar yaratıyor. Yani Türk devletleri dışında herkes suçludur. Halbuki Ermeni-Türk düşmanlığının temelinde Osmanlı İmparatorluğu tarafından gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı olduğu açık bir gerçektir ve bu kabul edilen gerçek inkar edilemez. Günümüzdeki Türkiye tarafından ise 30 yıl boyunca Ermenistan’a karşı devam eden abluka politikası 44 günlük savaşı sırasında Azerbaycan’a sağlanan şartsız desteğiyle zirveye ulaştı.
Elbette farklı tarihsel evrelerde sorunlu durumlar olmuştur, ancak Türk propagandasının, Ermeni halkının kendi devletini, güvenliğini ve hatta kurtuluşunu yeniden tesis etme girişimlerini müttefik çıkarlarla birleştirme çabalarını tek taraflı göstermeye çalışan eğilimleri anlaşılabilir ama gerçeği yansıtmıyorlar ve tarihsel altyapıdan mahrum olup çarpıtmadan başka birşey değildir.
- Dağlık Karabağ sorunundan, 44 gün savaşından bahsettiniz. Türk sosyo-politik analitik söyleminde konuyla ilgili genel tartışmaları nasıl tanımlarsınız, çözüm sürecini nasıl etkileyebilir?
- Azerbaycan ve Türkiye dünyayı sorunun savaş yoluyla çözüldüğüne ikna etmeye çalışıyor. Ve bu tezi pekiştirmek için Ermenistan ile ilişkilerin gözden geçirilmesi konusu da dahil olmak üzere tüm bu süreçleri gündeme getirmeye çalışıyorlar. Bu arada, Dağlık Karabağ sorunu, bölgedeki Ermeni halkının kendi kaderini tayin etme meselesi çözülmediği için, yani Artsakh Ermenilerinin on yıllar önce hayata geçirdikleri irade tanınmadığı süreçte elbette çözülmedi.
Dağlık Karabağ sorunu, uluslararası birçok normlara göre tanınan uluslararası bir ihtilaftır ve bu ihtilafa Azerbaycan, Artsakh, Ermenistan vu uluslarası toplum dahildirler. İhtilafın çözümünden ise uluslarası toplumunu temsil eden AGİT Minsk grubu sorumludur. Ve anlaşmazlığın çözülmüş sayılabilmesi için adı geçen tüm aktörlerin, özellikle de Artsakh Cumhuriyeti'nin bunu onaylaması gerekiyor. Tabii ki böyle bir şey şimdi yok. Türkiye'nin bu konuda daha yapıcı bir tavır sergilemesi, kesinlikle bir çözüm olasılığını mevcut duruma göre daha da yaklaştırabilirdi.
Türk enformasyon ve propaganda alanında tescillenen Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili bir diğer önemli konu ise, "Ermeni tarafının çeşitli dış aktörler tarafından zorlanmasının Ermenistan ile Ermeni halkı için olumlu bir sonuç doğurmadığı vurgusu."
Evet, bu çatışmanın Ermeni halkına dayatıldığı inkar edilemez, ama dayatan taraf sadece ve sadece Azerbaycan’dır. Ermenistan’ın tek amacı Ermeni halkının tarihi vatanının bir parçasını Ermenisizleştirmekten kurtarmak ve Ermeni halkına karşı soykırımını önlemektir, zira SSCB’nin barışçıl sayılan döenemde bile Nakhijevan’ın Ermenilerden arındırıldığı gibi artık Sovyetler Birliğinin arifesinde, Azerbaycan’ın bağımsızlığından sonra Bakü’de, Sumgayıt’ta, Marağa’da ve başka yerlerde, son 44 günlük savaşı sırasında ise Hadrut’ta, Şuşi’de ve Artsakh’ın bölünmez parçası olan diğer yerleşimlerinde Ermenilere karşı yapılan soykırım girişimlerine tanıklık ettik.
Artsakh kurtuluş savaşı ve zaferi, halkımızın tarihinin nesiller boyunca eğitileceği en parlak sayfalarından biridir. Çatışmadan dış aktörlerin faydalanması ise jeopolitik açısından anlaşılan bir durumdur. 44 günlük savaş sonucunda Ankara, daha 1 asır önce Nuri Paşa’nın faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan bir Türk projesi olan Azerbaycan Cumhuriyeti’nde şimdiye kadar en üst etki seviyesine ulaştı.
- Tarihten günümüzdeki siyasete dönelim. Türkiye-Ermenistan normalleşmesine yönelik doğal bir süreçten geçtiğimizi ifade ettiniz. Bunun gidişatıyla ilgili beklenti ve tahminleriniz nelerdir?
- Çok önemli ama karmaşık ve hassas bir süreçle karşı karşıyayız. Hemen hemen tüm bölgesel meselelere yaklaşımı değişiklik kaydetmiştir. Çatışmadan işbirliğine geçme bir yaklaşımı söz konusu. Türkiye örneğini ele aldığımızda tablo daha anlaşılır hale geliyor. Neredeyse bir yıldır, o ülkenin yetkilileri, özellikle son on yılda gerilen ve sorunlu hale gelen Arap dünyasında- Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkelerle ilişkileri neredeyse tüm yönlerde normalleştirmeye çalışıyorlar. Her ne kadar Türk resmi söylemi ve propagandası bu süreci " bir iyilik, Ermenistan'a uzatılan bir barış eli" olarak sunmaya çalışsa da Ermenistan ile anlaşma aynı mantıktadır.
Öte yandan bölgede barışın inşa politikası, Ermenistan'da iktidarda olan siyasi gücün programında yer almaktadır. Türkiye ile diyaloğun önemi burada çok iyi anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu tür yaklaşımların örtüştüğü durumda, açıklanan "önkoşulsuz ikili çözüm sürecine" tanık oluyoruz. Bu nedenle, mevcut durum ve ortam, önceki başarısız girişimlerin aksine, sürecin başarısını daha gerçekçi hale getiriyor. Tekrar ediyorum, bu çok önemli bir süreç.
Ayrıca, hem Türkiye hem de Ermenistan için eşit derecede önemlidir. Bunun başarısı tüm bölge için önemlidir. Öte yandan bu, iki halkın mevcut nesillerinin, ikili ilişkilerin olmaması nedeniyle gelişen bazı kalıp yargıların aşılması açısından birbirlerini tarafsız olarak tanımaları için iyi bir fırsattır. Uzlaşma süreci hakkında net tahminlerde bulunmak zor, ancak şu anda açıklanan “ön koşulsuz” ilkesinden sapma durumunda öngörülebilecek en nesnel engeller ortaya çıkabilir.
Bölümün son haberlerİ
Türk siyasetçi, Azerbaycan'ın kapkaç edindiği paraların Türkiye üzerine kullandığını, amcasının Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın elemanı olduğunu, Türkeş'in kendisini desteklediğini anlattı.
İstanbullu Ermeni iş adamı, eski Bakırköy Belediyesi Başkan Yardımcısı, Ermenihaber.am'e Ermenistan-Türkiye normalleşme sürecini değerlendirdi.
Ermeni kökenli belgesel sinemacı Negahan Uskan Ermenihaber.am'e “Sweet Home Adana” belgeselini, Ermenilerle ilgili çalışma yaparken ne gibi zorluklarla karşılaştığını anlattı.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Suriye ordusunun Halep'ten çekilirken konuşlandığı Hama vilayetinin dış mahallelerine cihatçıların ulaştığına dair görüntüler sosyal medyaya düştü.
Halep’teki Ermeni Piskoposluğu'nun ise bu zorlu dönemde topluma liderlik etmeye devam ettiği ve dayanışma sağladığı bilgisi paylaşıldı.
27 Kasım’da, Suriye’nin radikal Sünni örgütü “Heyet Tahrir el-Şam” Halep’e saldırı düzenledi.
Bakan Mirzoyan, Şubat ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne katıldıktan sonra ilk kez Lahey'deki 23. UCM'ye Taraf Devletler Asamblesi'nin oturumuna katılacak.
Elina Avanesyan 2002 yılında Rusya'nın Pyatigorsk şehrinde doğdu. Avanesyan, Ağustos 2024'ten bu yana Ermenistan bayrağı altında oynuyor.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |