Soykırım15:46, 20 Nİsan 2022
Recep Maraşlı: Soykırımı'nın tanınmış olması Türkiye’nin 'Ermeni Soykırımı kabul ettirmemeye odaklı anti-Ermeni dış politikasını' boşa düşürdü
Karşılıklı özel temsilcilerin atanmasıyla Ermenistan ve Türkiye arasında başlayan diyalog süreci konusunda ve Ermeni Soykırımı'nın 107. yıldönümü ile ilgili Ermeni Haber Ajansı Türkiye’deki siyasi çerçevelerinden farklı isimlerle, sivil toplumu temsil eden şahıslarla röportajlar gerçekleştiriyor.
Türkiye’deki siyasi çerçevelerin ve genel olarak toplumun bu konuda ne düşündüklerini okuyucularımızın dikkatine sunmaya çalışacağız.
Bu röportajı gazeteci ve araştırmacı yazar Recep Maraşlı ile gerçekleştirdik.
Recep Maraşlı Kimdir?
Recep Maraşlı, 1956 yılında Erzrumda dünyaya geldi. Komal Yayınlrı ve Stêrka Rizgari dergisinin yayın yönetmenliklerini yaptı. Politik faaliyetleri ve yazılarından dolayı 12 Mart, 12 Eylül ve 1990'lı yıllarda toplam 14 sene hapis yattı.
Uluslararasi PEN Klüplerince Onur Uyeliğine seçildi ve birçok Basın Ozgurlügü ödülü aldı. Stêrka Rizgari, Özgür Gündem, Jiyana Nû, Newroz dergilerinde yazıları yayınlandı. Aynı zamanda ressam ve grafik sanatçısı olan Maraslı'nın iki kişisel resim sergisi açıldı.
'Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915 Soykırımı' kitabının yazarıdır. 1999 yılında Almanya'ya iltica eden Maraşlı, halen eşi ve çocuğuyla birlikte Berlin'de yaşıyor.
- 2020 yılında yaşanan 44 günlük Artsakh savaşından yaklaşık iki yıl sonra, Ermenistan ve Türkiye'nin özel temsilcilerinin atanmasıyla bir çözüm süreci başlatıldı. Mevcut aşamada Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesini gerçekçi buluyor musunuz? Eğer buluyorsanız hangi gerçeklere dayanarak öyle düşünüyorsunuz, eğer gerçekçi bulmuyorsanız sebepleri nelerdir sizce?
Bunu bir “çözüm süreci” olarak adlandırmanın doğru olacağını sanmıyorum. Daha çok Erdoğan yönetiminin dış politikadaki bozuk imajını düzeltme çabası gibi görünüyor. Elbetteki Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi her iki ülke halklarının çıkarınadır ama Türkiye bu “normalleşme”nin çok uzağındadır.
Türkiye özellikle son 10 yıl içerisinde saldırgan-yayılmacı bir dış politika izledi. İslamcı Erdoğan iktidarının “Neo-Osmanlıcı” genişleme özlemlerine; 2015 sonrası iktidar ortakları MHP ve Ergenekoncu yapılanmaların “Türkçü-Turancı” ajandaları da eşlik etti. Böylece “komşularla sıfır sorun” politikası neredeyse “sıfır komşu!” noktasına vardı. Suriye’de toprak ve Irak’ta yeni askeri üsler kazanma, Libya’ya paralı cihatçı askerler ihraç etme ve nihayet Kafkasya’da askeri bir rol üstlenme gibi yayılmacı kazanımları, Batı’nın ne yazık ki sadece “kaygı ile izleme” seviyesinde tepkisini çekmişti. Bundan ilham alan TC, Yunanistan ile de gerilimi tırmandırarak Akdeniz’deki ekonomik alanı uluslararası sözleşmelere aykırı olarak genişletmeye ve işgal altında tuttuğu Kıbrıs’ın kuzeyini dayanak yapmaya çalışınca tepkiler nihayet sertleşti.
İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, BAE ile ilişkiler düşmanca; S-400’ler yüzünden ABD ve AİHM kararlarına uymama nedeniyle AB ile ilişkiler çok kötü. Bu durum dış kredi ve yatırımlara çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemde içerideki ekonomik krizi körükleyen bir iç etki baskı yaratıyor. Dolayısıyla Erdoğan diktasının bozuk olan dış politika imajını düzeltmeye ihtiyacı var. İsrail, Mısır, Yunanistan, Suudi Arabistan’la geliştirilen yeni diplomatik süreçlerle Ermenistan’la başlatılan diyaloğ görüşmeleri aynı nedene dayanıyor; İzolasyonu kırmak ve biraz imaj düzeltmek…
Bu taktik bir girişimdir; TC’nin bütün yayılmacı kazanım politikaları genelde iki ayak üzerine yürümüştür: ısıtma ve soğutma! Uygun gördüğü siyasi koşullarda bir konuyu yapay gerilimlerle ısıtır, işgal veya müdahale eder; ardından elde ettiği kazanımları stabil hale getirmek için meseleyi diplomasiyle soğutmaya çalışır; bu da bir takım jestler yapmayı gerektirir. Asıl amaç gerilim dönemindeki kazançların elde kâr olarak kalmasını sağlamaktır.
Kıbrıs’ın kuzeyinin işgali en çarpıcı örneklerden biridir; 1974 yılında bir gerekçe ile savaşı ısıtıp Ada’nın kuzeyini işgal etmiş; ondan sonraki 45 yılı da “Adada diplomatik çözümden yanayız, görüşmelerden yanayız” diye diye kazanımlarını kalıcı hale getirmiştir. Bugün birleşik Kıbrıs’ı hatırlayan, Lefkoşa’nın bölünmüşlüğünü dert eden kaç politikacı kaldı?
Türkiye, Suriye’de işgal ettiği alalanlardan da –eğer zor kullanılarak atılmazsa- asla çıkmayacaktır. Oyalayıcı ve göstermelik “Barışçıl görüşmeler”ini onlarca yıl sürdürebilir!
Bana göre Türkiye’nin Ermenistan’la da bir meseleyi çözmekten çok; diplomasiye hazır olan “barışçı büyük devlet” görünümüne ihtiyacı var. Artshak savaşında görüldüğü gibi Azerbaycan’la geliştirdiği askeri işbirliği onu Osmanlı döneminde bile olmadığı haliyle Kafkasya’da siyasi ve askeri bir aktör haline getirdi. Bu ilerde; Türki cumhuriyetlere de karışmayı sağlayabilecek ve Rusya’yı da sıkıntıya sokacak stratejik bir kazanım. Türkiye’nin bu gelişmeyi stabilize etmesi, Batı’ya pazarlayabilmesiyle ve Ermenistan üzerinde emelleri olmadığı imajı yaratmasıyla çok yakından ilgili.
- Türkiye, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesinden ne beklenebilir, yani ilişkilerin normalleşmesi ne sonuçlar doğurabilir?
Bunları Türkiye’nin uzun ve kısa vadeli hesaplarını görmek açısından yanılgı olmaması için söylüyorum. Halen Azerbaycan’la ortak askeri kurmaylık, silah ve teknoloji paylaşımıyla sıcak saldırı planları yaparken, gerçekten çözüm aradıkları nasıl inandırıcı olabilir?
Sonuçta arkasındaki niyet ve beklenti ne olursa olsun, uzatılmış bir el var.Elbette bu el havada kalmamalı. Madem imaj düzeltme için dahi olsa bu görüşmelere ihtiyaç duyulmuş o halde bunun karşılığı gerçekçi biçimde aranabilir.
En acil olanı Türkiye’nin Azarbaycan saldırganlığına ve Artshak’ı adım adım ele geçirme politikasına ortak olmaktan vazgeçmesidir.
En gerçekçi ve uygulanabilir olanı ise Ermenistan’a uygulanan ekonomik ablukanın kaldırılması, kapıların açılması, ticari ilişkilerin normalleşmesi olabilir. Avrupa’da iki büyük dünya savaşı içinde bile, Tuna nehrine komşu devletlerin, nehirin ortak kullanımı için işbirliği gerektiren ekonomik projeleri sürdürdükleri olumlu bir örnek var. Enerji taşıyan hatlar için Kafkasya ve Anadolu arasında Ermenistan’ı bypass etmeyen projeler geliştirilebilir. Bu diğer dışlayıcı ve uygulanması zor yatırımlardan daha makul ve halkların da yararına olur.
- Üst düzey Türk yetkililer, bir yandan sürecin ön koşulsuz devam ettiğini dile getirirken aynı zamanda Azerbaycan ile koordineli bir şekilde adım attıklarını belirtiyorlar. Ermenistan-Türkiye normalleşme sürecinde Azerbaycan faktörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence buradaki asıl sorun Artsahk (Dağlık Karabağ) Ermeni halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmemesidir. Yüzlerce yıllık tarihi bir yana bıraksak bile sırf SSCB dönemindeki statüsü itibariyle, nasıl Azerbaycan’ın SSCB’den ayrılıp bağımsız devlet olma hakkı var ise, Artsahk (D.Karabağ) halkının da bağımsız olma veya başka bir devletle birlik yapma hakkı vardır. Azerbaycan bu hakkı zorla gasbetmeye çalıştığı için 1990’lardan beri Kafkasya’ya barış gelmiyor. Azarbaycan’daki ırkçı-milliyetçi zihniyet egemen olmasaydı belki bugün sınırlar bile sorun olmayacaktı.
Türkiye’deki Türkçü-Turancı derin devlet örgütlenmeleri veya gayri resmi yapılanmalar da başlangıcından beri Azerbaycan’daki bu gerici damarı besliyor canlı tutuyorlar. Kendi ideallerine göre Ermeni halkının varlığını “Türk dünyasının birleşmesi”nin önünde bir engel olarak görüyorlar. Bu yüzden de Ermenistan’ı sürekli tehdit, gerilim ve abluka altında tutmayı siyasi bir ilke haline getirmiş durumdalar.
Eğer hem ABD ve AB ülkeleri hem de Rusya Federasyonu, Artsahk halkının iradesine saygı gösterilmesini uluslar arası kabuller çerçevesinde garanti ederler ve tanırlarsa, Azerbaycan ve Türkiye tarafı bu biçimiyle Ermenistan’ı diz çöktürme hevesinden vaz geçip, iyi komşuluk ve işbirliği yapmaya daha yatkın olabilirler.
Diğer bir koşul -ki bu en ideal olanıdır- her iki ülkenin toplumları, aydınları ve yeni kuşaklarda Ermeni toplumunun uğradığı tarihsel haksızlık ve bugün maruz bırakıldığı tehditler konsunda siyasi bir empati ve çoğulculuk düşüncesinin gelişmesidir. Ülke yönetimlerinde milliyetçi-bağnaz tutumlardan uzak, barışçıl ve demokratik anlayışlar hakim olursa en karmaşık sorunlar bile kolayca çözülebilir.
- Ermeni Soykırımının 107’inci yıldönümüne doğru düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz? Sizce özellikle Ermenistan-Türkiye normalleşme sürecinin başlatılmasından sonra 24 Nisan’a başka bir anlam da mı yüklendi?
Bu konu Türkler ve Kürtler dahil Türkiye’de, tüm toplumu ilgilendiren ve çözülmediği için tüm ilişkileri çürüten ölümcül bir yaradır. Önasya toplumlarında bir şeyler gerçekten düzelecekse o milat ancak 1915 soykırım mirasının radikal biçimde reddedilmesi ile mümkün olabilir. Çünkü bu gün ayakta kalmaya çalışan ve her şeye, herkese acı çektiren ırkçı-tekçi-Türk ulus devlet yapısı; 19.yy sonları ve 20.yy başlarında bir sistemli bir süreç olarak, Hristiyan halkların kendi kadim anavatanlarında yok edilmeleriyle işlenmiş insanlık suçları üzerine inşa edilmiştir.
Suçlarla, zulümlerle, adaletsizliklerle, günahlarla, sahipsiz mezarlarla kaplı çürük bir zeminin üzerine modern bir yapı inşa edilemez. Bu yalnızca devletin değil toplumun da açık yüreklilikle yüzleşmesi gereken bir sorundur. Toplumun siyasi paranoyalardan, bu korku ve suçluluktan arınması gerekir.
Türkiye’de yönetici sınıflar, politikacılar, devlet kurumları, siyasi partilerin oluşturduğu “ana akım” çizgide herhangi bir değişiklik ve kıpırdama görmüyorum. Fakat bunun dışında kalan alanlarda özellik Kürt ulusal demokratik mücadelesinin de etkisiyle, bütün ulusal sorunlara daha empatiyle bakan, çoğulcu, demokrat bir damarın geliştiğini söyleyebilirim. Bunda Ermeni aydınlarının da büyük rolü var. Artık bağımsız aydınlar arasında “soykırım”ın kabulü bir tabu olmaktan çıktı. Devletin 100 yıllık inkar politikasında büyük delikler açıldı. Hrant Dink’in sahiplenilmesinde bunu görebiliyoruz.
HDP’li belediyelerde çok dilli çalışmalara Ermenice de eşlik ediyor; Ermeni, Asuri-Süryani, Rum halklarına ilişkin hafıza sahiplenmesi geçmişe oranla daha iyi bir yerde. Hayır henüz ideal değil, çok eksikleri, güvensiz boyutları var ama 20-25 yıl öncesine baktığımızda bu kadar gelişeceğini ummazdım. Örneğin özgürlükçü, demokrat ve sosyalist gruplar artık daha özgüvenli biçimde “1915 soykırımını tanıyan anmalar yapabiliyorlar.
Tabiki bu yinede olması gerekenin henüz çok uzağındadır; fakat iyi olanı da görmek ona güç ve cesaret vermek de önemli.
-Türkiye-Ermenistan sınırının açılması konusunda Türkiye tarafından herhangi bir adımın atılması veya yeni şartların ileri sürülmesi mümkün mü?
Türkiye’nin bu görüşmelerden ne umduğu ile ilgili genel değerlendirmemi yukarıda yapmıştım. AKP-MHP ortaklığındaki Erdoğan iktidarının çözüm gibi bir amacı olmadığından eminim. Önümüzdeki yıl iktidarın değişmesi güçlü bir olasılık, o zaman kadar radikal bir adım atmaları çok olası değil sanırım. Yine de sadece masayı ayakta tutup top çevirmelerini bekleyebiliriz. Eğer olursa sonraki (CHP-İYİ Parti ve ortakları) iktidarın Kürt meselesinde olduğu gibi Ermenistan’la ilişkilerde de Erdoğan iktidarının bir zamanlar cesaret ettiği adımları bile atmaktan kaçınacağını düşünüyorum.
Bu konuda şimdiye kadar verdikleri bütün resim geleneksel ırkçı-inkarcı, anti-Ermeni politikanın devam ettirileceği yönündedir.
Bu konuda asıl engel kendi düşünce yapıları olduğu halde Azerbaycan’la ilişkileri bahane etmeleri, oradaki ilerleme ve gerilemelere göre idare edici bir tutum almaları daha olası görünüyor. Buna karşı Ermenistan diplomasisi Erdoğan yönetiminin acil imaj düzeltme ihtiyacına karşılık, sınır kapılarının açılmasını ve iptal edilen protokollerin yeniden masaya getirilmesini sağlayabilirse bu önemli bir başarı olur.
- Türkiye’nin devlet politikası bu konuda hangi yöne doğru ilerliyor? Sizce çık inkardan ‘ortak acıya’ kadar uzanan yoldan sonra Türkiye devleti nasıl bir yaklaşım benimseyecek?
İnkar siyasetinin yıkılması için kat edilmesi gereken daha çok engel olduğunu düşünüyorum. Fakat bu siyaset de en azından dış politikada artık duvara toslamış vazıyette.
Daha realist politikalar üretme çabası yok değil fakat yakından bakıldığında bunların hepsinin sorumluluk üstlenmekten kaçınmanın arka yollarını aramak olduğunu görebiliyoruz. Bu dolambaçlı yolların, uzatmaların çözüme hiçbir katkısı yok bence. Radikal ve cesur adımlar atılması gerekiyor.
ABD ve Almanya dahil artık 1915 Soykırımının dünya genelinde parlamentolarca siyasi ve tarihsel bir olgu olarak tanınmış olması; Türkiye’nin “Ermeni Soykırımı kabul ettirmemeye odaklı anti-Ermeni dış politikasını” boşa düşürdü, iflas ettirdi. Bu dış etkinin de bundan sonraki süreçte soykırım meselesiyle ilgili gerilimi azalmasını bekleyebiliriz. Bunun boş -ve aynı zamanda çok pahalıya mal olan!- bir çaba olduğu anlaşılmış olmalı.
DİKKAT!
Röportajda yer alan tartışmalı ifadeler, editör kadrosunun görüşleri ile örtüşmeyebilir. Fikirlerin içerik açısından editoryal müdahale olmaksızın tam olarak yayınlanması, aşağıdaki amaçlar için temel öneme sahiptir:
1. Okuyucularımıza Türkiye ve Ermenistan'ın siyasi ve sosyal toplumunun farklı düşünce ile yaklaşımlarını ve Ermeni-Türk diyalog sürecine yönelik tutumu gösteriyoruz.
2. Okuyucalarımıza Türkiye'deki hem Ermeni karşıtı duyguların hem de yapıcılığın dinamiklerini göstermeye çalışıyoruz.
3. Ve nihayet gazetecilik davranış kurallarına uygun davranmaya çalışıyoruz.
Bölümün son haberlerİ
Cumhurbaşkanı Duda, Ermeni Soykırımı kurbanlarının anısına anıta çelenk bırakarak ve Ebedi Ateş’e çiçek koyarak saygı duruşunda bulundu.
Forum kapsamında, risk faktörlerinin tespit edilmesi ve bu faktörlere zamanında müdahale edilmesi konusundaki sorunlar ele alınacak.
Uluslararası Askeri Spor Konseyi liderliği ve Dünya Askeri Güreş Şampiyonası'na katılan ülkelerin heyet liderleri Ermeni Soykırımı kurbanlarının anısına saygı duruşunda bulundu.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Suriye ordusunun Halep'ten çekilirken konuşlandığı Hama vilayetinin dış mahallelerine cihatçıların ulaştığına dair görüntüler sosyal medyaya düştü.
Halep’teki Ermeni Piskoposluğu'nun ise bu zorlu dönemde topluma liderlik etmeye devam ettiği ve dayanışma sağladığı bilgisi paylaşıldı.
27 Kasım’da, Suriye’nin radikal Sünni örgütü “Heyet Tahrir el-Şam” Halep’e saldırı düzenledi.
Bakan Mirzoyan, Şubat ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne katıldıktan sonra ilk kez Lahey'deki 23. UCM'ye Taraf Devletler Asamblesi'nin oturumuna katılacak.
Elina Avanesyan 2002 yılında Rusya'nın Pyatigorsk şehrinde doğdu. Avanesyan, Ağustos 2024'ten bu yana Ermenistan bayrağı altında oynuyor.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |