Soykırım16:27, 26 Ağustos 2022
Diyarbakır'da Ermenilerin arsaları 74 yıldır 'paylaşılamıyor'
Göç ve hızlı kentleşmeyle sınırları Ergani ve Siverek ilçelerine dayanan Diyarbakır’ın göbeğinde, binalar yerine buğday ve arpa başaklarının yükseldiği 400 dönümü aşkın bir arazi dikkat çekiyor.
Etrafı yüksek binalar, asfalt yollarla çevrili Bağlar ilçesindeki arazinin sınırları, Elazığ ve Urfa Karayolu’nun kesiştiği Seyrantepe’den Batıkent Kavşağına kadar uzanırken, demir yolu ise arsanın ortasından geçiyor. Bugüne kadar bir-iki bina dışında arazide başka inşaat yapılmazken, araziyi ise 1978 yılından beri İbrahim Lale isimli yurttaş işletiyor.
Türkiye’de bir kent içinde boş kalan tek arazi özelliği taşıyan tarlanın bir dönümüne emlakçıların, 1 milyon TL değer biçtiği belirtiliyor.
Birçok Diyarbakırlının hayallerini süsleyen arsa aynı zamanda birçok dedikodu ve efsanenin de kaynağı.
Arazi ile ilgili 1954 yılından bu yana devam eden davadan habersiz olan birçok yurttaş, 1970’li yıllarda Diyarbakır’da kadastro memuru olarak görev yapan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a ait olduğu için devletin el koyduğuna dair yaygın söylentilere aşina.
Ancak arazinin gerçek hikâyesi, 1915’te yaşanan Ermeni Soykırımı’ndan kaçan veya öldürülen Ermenilere kadar uzanıyor. Dava konusu arazinin önemli bir kısmının, soykırımdan önce Diyarbakır’da yaşadığı belirtilen ancak kendisinden bir daha haber alınamayan Şurupçu Agop Efendi’ye ait olduğu belirtiliyor.
Ancak Diyarbakır’da 1950 yılında başlayan kadastro çalışmaları sırasında birçok kişi adına tapulanan arazi, uzun yıllar süren anlaşmazlığı da beraberinde getirdi.
Bir türlü paylaşılamayan arazi davasının geçmişi 1954 yılında başlıyor. Arazinin sahibi olduğunu belirten Hüseyin Uluğ ile Mehmet Arcak ve Ahmet Arcak, 26 Şubat 1954’te Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak, 350 dönüm arsalarının kayıtlarda 147 dönüm gösterildiğini ileri sürüp düzeltilmesini isteyerek dava açtı.
Daha sonra Nuri Özbostancı ve mirasçıları, 1950 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında kendi adlarına kaydedilen araziyle ilgili, davacıların sahte belgelerle tapu tescili almaya yoluna gittiğini, davanın reddedilmesini istedi.
Davayı 1964 yılında karara bağlayan mahkeme, tapu kayıtlarının düzeltilmesine karar verdi. Ancak bir yıl sonra Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, Kadastro Mahkemesi’nin davaya bakmakla yetkili olduğu gerekçesiyle kararı bozdu.
Diyarbakır’da kadastro çalışmaları sırasında kayıt altına arazinin tapu kayıtlarındaki yer ve mevkii sınırlarının, muğlak ifadelerle belirtilmesi nedeniyle dava giderek içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı.
Bu sürede, hak sahibi olduğunu iddia eden çok sayıda kişi ve kurum ellerindeki tapu kayıtlarının bu araziye uyduğu gerekçesiyle dava açtı. Hazine ise, arazinin mütegayyip eşyas (firari, kayıp veya kendilerinden haber alınamayan) gayrimüslimlere ait olduğunu ileri sürerek, arazinin Hazine’ye verilmesi için dava açtı.
Dava devam ettiği sırada, arazinin bir kısmını kamulaştıran Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Demiryolları, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi de davaya katıldı. Davacılar Abdulaziz Özbostancı, mirasçıları Medeni Arman, Süleyman Agah Arman ile davacı Ömer Uluğ ve Seyfettin Özkoçak, davalı Mustafa Kazım Zühtü Uluğ ile Ahmet Arcak davanın sonucunu göremeden hayatını kaybetti.
Ölenlerin, mirasçılarının davaya dâhil olmasıyla davada yer alan kişi ve kurum sayısı 180’e kadar çıktı. Davaya bakan birçok avukat da sonucu görmeden yaşamını yitirdi.
Bunun üzerine Diyarbakır Asliye Hukuk Mahkemesi, farklı tarihlerde tapu tescil davaları için 1987 yılında görevsizlik vererek, bu davaların Diyarbakır Kadastro Mahkemesi’nde birleştirilmesine karar verdi.
Kadastro Mahkemesi’nde 19 yıl süren davada 2006 yılında karar çıktı. Mahkeme, davaya katılan taraflarının tapu kayıtlarının araziye ‘tam tereddütsüz olarak uymadığı’ ve zilyetlikten (tasarruf) taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşmediğine karar vererek, davalarını reddetti.
Mahkeme, dava konusu arazinin gayrimüslim vatandaşlara ait olduğu, kayıp olan ve kendilerinden haber alınamayan kişilerden kalan malların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu belirterek, bu araziye dair tapu kayıtlarını iptal etti.
Ve 440 dönümlük arazinin tapusunun Hazine’ye verilmesine karar verdi. Ancak Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, tapu kayıtlarının sınırları ve yerlerinin tespiti, bunun araştırılması gerektiğine karar vererek, eksik inceleme yaptığı gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozdu.
Diyarbakır Kadastro Mahkemesi’nde tekrar görülen davada 2018 yılında karar çıktı. Daha önce verdiği kararın tam tersi yönünde bir karara imza atan mahkeme, Hazine’nin dava konusu taşınmazların firari, kayıp ya da kendisinden bir daha haber alınamayan gayrimüslimlere ait yerler olduğuna dair iddiasıyla ilgili arazinin bulunduğu mevkii ve eski tapu kayıtları üzerinde yapılan incelemede bununla örtüşen hiçbir tapu kaydına rastlamadığını ileri sürdü.
Hazine’nin açtığı davayı reddetti. Mahkeme yapılan araştırmalarda, dava konusu parsellerdeki tapu kayıtlarının sınırlarının değişmesine rağmen, davacıların tapu kayıtlarıyla örtüştüğünü savundu.
Mahkeme, arazinin 46 bin 526 metrekaresini daha önce tapu kaydını iptal ettiği Nuri Özbostancı’ya, 189 dönümünü Salih Atilla Üçok’a ve 190 dönümünü ise Mehmet Arcak ve müşterekleri olan 25 kişi adına tescil edilmesine karar verdi.
Arazinin 15 dönümünü ise Özkoçak, Özbostancı ve Arman soy isimli mirasçılar adına tapuya kaydedilmesi kararı çıktı. Ayrıca arazinin kamulaştırılan 27 dönümünde Devlet Demir Yolları (DDY) adına, 23 dönümünde ise yol geçtiği için yol olarak gösterilmesi kararlaştırıldı.
Mahkeme, arazinin geriye kalan 121 dönümünün 1973 yılında yapılan kamulaştırmayla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi adına tapuya kaydedildiği gerekçesiyle, karar verilmesine yer olmadığına hükmetti. Mahkeme, davacı tarafı ve avukatlarının yaptığı 3 milyon 436 bin TL masrafın davacılar ve müdahillerden alınmasına karar verdi.
Davaları reddedilen yurttaşlar kararı temyiz ederken Yargıtay’ın davada vereceği karar doğrultusunda kentin içindeki arazi durumu da kesinleşecek.
Diyarbakır’da yaklaşık 40 yıldır avukatlık yapan ve kadastro davalarında deneyimli olan Neymetullah Gündüz, taraflardan Cemiloğlu Ailesi adına davayı üç yıl takip ettiğini söylüyor. Anadolu’da tapu kayıtlarının 1862 yılında yapıldığını hatırlatan Gündüz, Osmanlı Devleti döneminde aristokrat aileler hariç Müslümanlara ait tapu kaydının çok az olduğunu, gayrimüslimlerin tapu kayıtların daha fazla olduğunu ifade ediyor.
Anlaşmazlık konusu arazinin bir kısmının gayrimüslimlere ait olabileceğini ifade eden Gündüz, şöyle devam ediyor:
“1915 tarihinde özelikle gayrimüslimlerin mallarına el konulması amacıyla Tasfiye Kanunu çıkarıldı. Halen yürürlükte olan bu kanun göre, Osmanlı vatandaşı gayrimüslimlerin firarına veya aranmasına karar verilmişse ya da şahıs devlete karşı silah kullanmış, vatandaşlıktan çıkarılmışsa malları hiçbir işleme gerek kalmaksınız el konularak Hazineye intikal ediliyor. Özellikle bu karar, bölgede çok geniş şekilde uygulanmış, daha çok Ermenilerin mallarına el konulmuş. Bunun yanında 1929 yılında çıkarılan 1515 Sayılı Tapu Kayıtlarından Hukuki Kıymetlerini Kaybetmiş Olanların Tasfiyesine Dair Kanun var. Bu kanunla da boş kalan Ermeniler ve diğer gayrimüslimlerin toprakları başka kişilerin adlarına geçirilmiş.”
Gündüz, eski tapuların sınırlarının muğlak olması, dava konusu arsanın çok değerli olması ve kent içinde kalması nedeniyle ellerinde eski tapu kaydı olan birçok kişinin “bu arazi bizim” diyerek dava müdahil olduğunu söylüyor.
Davayı dört yıl boyunca takip ettikten sonra bırakan Avukat Abdulbaki İzci ise, birçok sorun nedeniyle kadastro davalarının ‘kangrenleşmiş davalar’ haline geldiğini söylüyor. Eski tapu kayıtlarında arazilerinin sınırlarının koordinatla değil, etraflarındaki tarla, bahçe, yol, dere ve dağlarla tarif edildiğini belirterek, şöyle devam ediyor:
“Bu nedenle kadastro davalarında ilgili ilgisiz birçok vatandaş ‘bu arsa benim’ diyerek davaya dâhil oluyor. Çünkü tapuda koordinat yok, sınırlar sabit değil, elindeki tapu yanına ya berisini ya da bitişiğini okuyor. Zamanla bu sayı çoğalıyor, davalardaki taraf sayısı binleri buluyor.”
Davaların uzun sürmesinin diğer bir nedenin de mahkeme kararının taraflara tebliğinin uzun yıllar alması olduğunu dile getiren İzci, “Diyelim ki 50 yıl önce davaya katılan kişi ölmüş, kim olduğu belli değil. İsmi var ancak adresi, TC kimlik numarası yok. Ya da davacı ve davalı gayrimüslimdir. Araştırıyoruz hiçbir yerde bulamıyoruz be nedenle tebligatların verilmesi iki-üç yılı buluyor. Şu anda birçok dosyamız karara çıkmış ancak tebligatlar yapılmadığı için dava bitmiyor” diyor.
Kadastro davalarının çok uzun sürmesi nedeniyle bir müvekkilinin dava sonuçlanmadan yaşamını yitirdiğini aktaran İzci son olarak şunları aktarıyor:
“Bazı müvekkillerim ‘bu davayı dedem takip etti ömrü yetmedi, babam takip etti o da gitti. Ben de göremeyecek miyim?” diye soruyor. Ölenlerin mirasçılarının da davaya dâhil edilmesiyle davaya katılan sayısı şişiyor.”
Bölümün son haberlerİ
Uluslararası Askeri Spor Konseyi liderliği ve Dünya Askeri Güreş Şampiyonası'na katılan ülkelerin heyet liderleri Ermeni Soykırımı kurbanlarının anısına saygı duruşunda bulundu.
İsveçli çevre aktivisti Greta Thunberg'in Ermenistan'a geldiği bildirildi. Greta, COP29'u boykot ediyor çünkü bu etkinlik Azerbaycan'da düzenleniyor.
Ermeni Soykırımı'nın masum kurbanlarının anısına ebedi ateşin yanında bir dakikalık saygı duruşunda bulundu.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Azerbaycan’ın bu kadar büyük bir askeri bütçesi, sadece Ermenistan’ın güvenliği için ciddi bir tehdit değil, aynı zamanda tüm bölgenin istikrarı için de bir tehlike teşkil etmektedir.
Ermenistan Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Bakü Büyükelçisi Mark Libby’nin sınır aşan su kaynaklarının yönetimi konusundaki açıklamasına yanıt verdi.
Altı obüsten oluşan ilk parti, Ermenistan'da dağlık arazi ve düz arazi de dahil olmak üzere kapsamlı testlere tabi tutuldu.
Bekçiyan Sırpazan, birkaç ay önce Almanya'dan İstanbul'a gelmişti ve bir süredir Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi'nde kalmaktaydı.
BBC'nin Ermenistan ziyareti sırasında çekilen tanıtım videosu, BBC TV kanalında yaklaşık 18 kez yayınlandı.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |