Karabağ13:24, 18 Eylül 2023
Kerim Has: "Abluka sonucunda Karabağ’daki Ermeni nüfusun insani bir krizin eşiğine yaklaştığı bir gerçek" (1. Bölüm)
Azerbaycan’ın Laçin Koridoru’nu (Berdzor) abluka altına alması sonucu Artsakh’ta (Dağlık Karabağ'da) meydana gelen insani kriz ve Artsakh çevresindeki durum ile ilgili Ermenihaber.am Rusya analisti Kerim Has ile bir röportaj yaptı. Türk uzman ile yapılan röportajı iki bölüm halinde yayınlıyoruz.
Kerim Has kimdir?
Dr. Kerim Has’ın belli başlı ilgi alanları Rusya’nın iç ve dış politikası, Türkiye dış politikası, Ermenistan dış politikası, Orta Asya ve Kafkasya, Avrasya’da enerji ve güvenlik politikaları ile uluslararası güvenliktir. Ekim 2012-Ocak 2013 döneminde Carnegie Moscow Center’da akademik çalışmalarını ilerleten Has, 2013-2016 yılları arasında Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Avrasya Araştırmaları Merkezi uzmanı ve Rusya temsilcisi olarak çalışmıştır. 2017-18 döneminde ise Has, Moskova Devlet Üniversitesi’nde Türk ve Rus dış politikası üzerine yarı-zamanlı dersler vermiştir. Has, ileri seviyede İngilizce ve Rusça, orta seviyede ise Ermenice bilmektedir.
Kerim Has röportajı I. Bölüm:
-Azerbaycan’ın Laçin Koridoru’nu abluka altına alması sonucu Artsakh’ta meydana gelen insani krizi nasıl buluyorsunuz ve bu yönde uluslararası kamuoyunun tepkilerini, Koridorun açılması için Azerbaycan’a baskı yapmaması ve eylemsizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Azerbaycanlıların Karabağ, Ermenilerin Artsakh dediği bölgede Aliyev yönetiminin geçen yıl Aralık ayında başlayan, bu yıl Nisan'da sınırda bir kontrol-gümrük noktası kurmasıyla hız kazanan, Haziran itibariyle de oldukça sıkı bir uygulamaya dönüşen bir abluka uyguladığı doğru. Bu abluka sonucunda Karabağ’daki Ermeni nüfusun insani bir krizin eşiğine yaklaştığı da bir gerçek. Bununla birlikte, bu insani krizin boyutları, anladığım kadarıyla, birçok taraf için hala “yönetilebilir” görülüyor olsa gerek ki, ne bölge ülkelerinden ne de uluslararası aktörlerden henüz ciddi bir tepki gelmiş değil.
En son ABD tarafından Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi Yuri Kim, Laçin Koridoru’nun açılması için Azerbaycan’a sert denilebilecek bir çağrıda bulundu. Ancak ABD’nin bu konuda somut hangi adımları atıp atmayacağını görmek için biraz beklemek gerek. Önceki gün ve haftalarda da yine Rusya’nın ve AB’nin de Bakü’ye yönelik bu yönde defalarca çağrıları olmuştu. Azerbaycan tarafı ise Laçin Koridoru’ndan ziyade Ağdam-Stepanakert yolunun açılması veya bu iki yolun da art arda veya eş zamanlı açılması konusunda ısrarcı. En son bildiğim kadarıyla Moskova, Ağdam-Stepanakert yolu üzerinden Karabağ’daki Ermenilere ulaştırmak üzere insani yardım gönderdi. Ancak henüz Laçin Koridoru açılmadığı gibi Ağdam-Stepanakert yolu da tam fonksiyonlu işliyor değil. Dolayısıyla halihazırda Karabağ’daki Ermeni nüfusun gıda sorunu ve tıbbi malzeme ihtiyacı had sahfaya çıkmış ve dünyayla bağlantısı da aylardır neredeyse tümüyle sınırlanmış durumda.
Bölgesel koşulları kendi attığı adımlar açısından avantajlı değerlendiren Aliyev yönetimi, özellikle son 1,5 yıldır gerek Ermenistan gerekse de Karabağ Ermenilerine yönelik siyasi-askeri-ekonomik baskıyı artırarak hem kendi şartları ekseninde Yerevan’la bir barış anlaşmasının imzalanmasını temin edecek hem de Karabağ Ermenileri'nin Azerbaycan’a entegrasyonunu veya aksi takdirde bölgeden ayrılmalarını sağlayacak bir politika izliyor.
Bu ortamda uluslararası kamuoyunu sanırım kabaca ikiye ayırabiliriz: Rusya ve Batı. Rusya, olağanüstü dercede Ukrayna’daki savaşla meşgul. Neredeyse bütün kaynaklarını ve dikkatini Ukrayna’daki savaşa hasretmiş durumda. Ayrıca, uzun yıllardır “arka bahçesi” olarak gördüğü Güney Kafkasya’da Azerbaycan’ı (ve ister istemez Türkiye’yi de) direkt karşısına alacak şekilde “ikinci bir cephe” açacak durumda değil. Bunu isteyeceğini de pek zannetmiyorum.
Öte yandan, Moskova’nın Azerbaycan’la ilişkileri 1990’ların başındaki gibi de değil, son 30 yılda bu ilişkiler her anlamda gelişmiş durumda. Ermenistan -en azından resmi düzeyde- Rusya’nın müttefiki idiyse, Azerbaycan da stratejik boyutta ilişkilere sahip olduğu bölgedeki en önemli partneri. Kaldı ki, yine Ukrayna’daki savaşla birlikte Rusya’nın güneyde Türkiye’ye olduğu gibi Azerbaycan’a da ve Kuzey-Güney ulaşım hattındaki İran’a da, doğudaki Çin ve Hindistan’a da ihtiyacı ciddi oranda artmış durumda. Bu yüzden normalde II. Karabağ Savaşı’nı bitiren 10 Kasım 2020 tarihli üçlü Azerbaycan-Rusya-Ermenistan mutabakatına göre Laçin Koridoru’nun kontrolü bölgedeki Rus barış gücünde olması gerekirken, fiiliyatta bu kontrol Haziran ayı itibariyle büyük oranda Azerbaycan’a geçmiş oldu. Ermenistan’la sınırın 0 noktasına kontrol-gümrük noktası kuran Azerbaycan güçlerine Rus askerleri sahada engel olmadı, olamadı, olmak da istemedi.
Pek tabii, Rusya’nın bu politikasının bir nedeni de Paşinyan yönetiminin Ekim 2022’de Prag’da 1991 tarihli Almatı Deklarasyonu’nu tanımasıydı ki, bu deklarasyona göre Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan toprağı olarak kabul ediliyor. Yerevan’ın bu adımı ister istemez Moskova’nın Karabağ’da sahada Azerbaycan’a karşı olası sert bir tutum takınmasının da zeminini boşalttı. Bir başka deyişle, Ukrayna’da başı yeterince dertte olan Rusya bir yandan Azerbaycan’la askeri bir çatışma içine girmekten kaçınırken, Paşinyan yönetimi de resmi düzeyde attığı adımlarla Moskova’yı “Ermeni’den çok Ermeni olamam, Ermenistan’ın kendisinden çok Karabağ Ermenilerini savunamam” noktasına getirdi.
Batı dünyasına gelirsek, orada ABD, İngiltere ve kurumsal planda AB’nin bölgedeki politikalarının tümüyle olmasa da birbiriyle belli ölçüde uyumlu olduğu söylenebilir. Ana hedef ise Rusya hazır Ukrayna’da meşgulken, en başta post-Sovyet coğrafyada (bu örnekte Güney Kafkasya’da) Moskova’nın nüfuzunu olabildiğince kırmak, azaltmak. Bu çerçevede Rusya’yla sınırı olmayan ve Azerbaycan ile Türkiye arasında kalan Ermenistan, gerek ABD ve İngiltere hegemonyası altındaki NATO gerekse de jeoekonomik ve jeokültürel değerler açısından AB için bir an önce Rusya’nın etki alanından çıkartılıp Avro-Atlantik kurumlara entegre edilmesi gereken bir aktöre dönüşüyor. Benzer tablo, yine eski bir Sovyet Cumhuriyeti olan ve kısa bir zaman öncesine kadar Rusya’nın çok daha fazla etkisinin görüldüğü Moldova için de geçerli.
Pek tabii, Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin son yıllarda stratejik ortaklığa dönüşmesi, Aliyev yönetiminin gerek İsrail’e gerekse de ABD’ye Azerbaycan topraklarında İran’a karşı belli bazı askeri-istihbari çalışmalar için çeşitli imkanlar sunması, İngiltere’nin Azerbaycan’daki en büyük yatırımcı ülke olması, özellikle enerji kaynaklarıyla Bakü’nün son on yıllarda Batılı ülke ve kurumlarda etkisini artırması gibi etkenler de yine Azerbaycan’ın Batı dünyasındaki konumunu avantajlı duruma taşıyor. Yine Kiev’e silah yardımı yaparken Rusya’nın işgaline karşı Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunduğunu söyleyen Batı’nın en azından hukuki düzeyde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü parantezinde değerlendirdiği Karabağ’da tam tersi yönde bir politika izlemesi de -özellikle enformasyon alanında- birkaç yıl öncesi kadar kolay olamıyor.
Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde Batı’nın Karabağ’da yaşananlara göreceli tepkisizliği Ermenistan’ı Rusya etkisinden çıkartıp Avro-Atlantik kurumlara entegre etmeyi amaçlama, bunu yaparken de Azerbaycan’ı karşısına almayıp, tam tersi, bu iki ülkeyi, hatta mümkünse Gürcistan’la birlikte (bu tabii ayrıca ele alınmalı), hemen üyeleri olmasalar da NATO’nun güvenlik şemsiyesi, AB’nin de jeoekonomik ve jeokültürel havzası içine dahil etme hedefiyle ilgili görülebilir.
- Azerbaycan’ın arkasında Türkiye’den başka hangi güçler var?
Bu sorunun cevabı “arkasında” ifadesiyle ne anladığınıza bağlı olarak değişir. Türkiye, yanlış da yapsa doğru da yapsa zannımca hep Azerbaycan’ın arkasında durur. Buna askeri destek de dahil. Ve bu politika Türkiye’de iktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak cereyan eder. Türkiye’ninkisi biraz da iktidarlardan bağımsız devlet politikası. Pek tabii, bunun kendine göre gerekçeleri var: İki halkın birbirine yakınlığı, askeri-ekonomik-enerji bağları, Ermenistan’la yaşadıkları sorunlar vs.
Öte yandan, mevcut koşullarda Azerbaycan’ın öyle veya böyle, arkasında veya yanında duran veya karşısında yer almayan, almak istemeyen başka birçok aktör de mevcut: ABD, İngiltere, Rusya, İsrail, Ermenistan’ın da üyesi olduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü içindeki Türki devletler, kurumsal düzeyde AB gibi.
Her birinin şu an Azerbaycan’ın yanında veya arkasında durmasının veya karşında yer almamalarının nedenleri farklı farklı. Ancak bu aktörlerin çoğu siyasi kültür, değerler ve diaspora etkisi açısından Ermenistan’a yakınlık duysalar da jeopolitik çıkarlar mevcut koşullarda bu güçleri Azerbaycan’ı direkt karşılarına alacak politikalar izlemekten de alıkoyuyor. Hatta bu jeopolitik çıkarlar şu an bölgede göreceli olarak Azerbaycan lehine bir güç dengesini de ortaya çıkarıyor. Zaten biraz da bu yüzden Aliyev yönetimi 1,5 yıldır kendinden emin bir şekilde Ermenistan ve Karabağ Ermenileri üzerindeki askeri-siyasi-ekonomik baskıyı artırma imkanı buldu.
Bu demek değil ki, bu güçler Azerbaycan’ın Ermenistan topraklarını işgal etmesine veya Karabağ Ermenilerine katliam uygulamasına ses çıkarmazlar. Hayır, demek istediğim o değil. Bu güçlerin hiçbiri Bakü’nün bu adımları atmasını zannımca istemezler. Muhtemelen birçoğu, Azerbaycan ile Ermenistan arasında bazı tavizler verilerek, belli yumuşamalara gidilerek bir barış anlaşmasının imzalanmasını isterler. Ama gelinen noktada, meselenin tıkandığı nokta biraz da burası.
Bu olası barış anlaşmasında Karabağ Azerbaycan’ın kontrolüne geçtiği takdirde, ki gidişat o yönde, Karabağ Ermenilerinin hakları ve güvenlikleriyle ilgili bazı ulusal veya uluslararası mekanizmaların veya garantilerin temini için Bakü’nün pozisyonunda yumuşamayla birlikte somut adımlar beklenirken, diğer yandan Yerevan’ın ve Karabağ Ermenilerinin Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü içerisine fiili olarak da dahil olacak Karabağ’ın entegrasyonuna fazla direnç göstermemeleri stratejisi izleniyor. Ancak burada yine kritik bir diğer husus da bu karşılıklı sürecin kimin arabuluculuğunda, gözetiminde, kontrolünde ve pek tabii bölgesel ve küresel aktörler açısından öncelikli olarak kimin çıkarlarının gözetilerek ilerleyeceği.
Bu açıdan bakıldığında, Karabağ’daki ihtilaf sadece Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir sorun olmaktan öte, özellikle Ukrayna’daki savaşla birlikte, hem bölgesel aktörler arasındaki güç mücadelesinin hem de küresel plandaki Rusya-Batı çekişmesinin önceki yıllara göre şimdilerde çok daha sert ve büyük kırılmalara yol açabilecek bir “fay hattı” olarak karşımıza çıkıyor.
- Laçin Koridoru’nun açılması ihtimali gündemde. Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz?
Evet, Laçin Koridoru’nun açılma ihtimali düşük değil. Tekrar açılabilir. Anlaşılırsa, neden olmasın. Ağdam-Stepanaket yoluyla birlikte Laçin Koridoru da tekrar açılabilir. Eğer özellikle Batılı ülkeler, en başta da ABD Bakü üzerinde daha güçlü baskı kurarsa açılabilir. Ağdam-Stepanaket yolu açılmadan da yine Laçin Koridoru açılabilir. Zannımca asıl mesele o değil. Asıl mesele, Laçin Koridoru’nun açılmasının Karabağ’ın er ya da geç Bakü’nün kontrolüne geçmesini engelleyip engellemeyeceği. Şahsen ben, Laçin Koridoru’nun açılmasının günün sonunda bu süreci engelleyeceğini pek zannetmiyorum.
Bununla birlikte, bölgede aynı anda hem yeni bir Karabağ savaşı ve muhtemelen ötesine de geçebilecek daha büyük bir çatışma ihtimali var hem de ivmesi hızlanabilecek barış görüşmeleri olasılığı var. Washington’un bu konudaki samimiyeti tartışılabilir, ama ABD cenahından gelen son açıklamalar ister istemez Bakü’yü Karabağ’da atabileceği yeni askeri adımlarda bir kez daha düşünmeye zorlayacaktır. Ancak bana sorarsanız, işin özünde ne ABD’nin ne İngiltere’nin ne (Fransa daha farklı düşünebilir ama) kurumsal olarak AB’nin ne İsrail’in ve gelinen noktada ne de Rusya’nın Karabağ’ın Bakü’nün kontrolüne geçmesine karşı olduğu kanaatinde değilim. Burada asıl mesele az önce de söylediğim gibi şartların ve mekanizmaların ne olacağı, sürecin kimin gözetiminde ve kontrolünde ilerleyeceği.
DİKKAT!
Röportajda yer alan tartışmalı ifadeler, editör kadrosunun görüşleri ile örtüşmeyebilir. Fikirlerin içerik açısından editoryal müdahale olmaksızın tam olarak yayınlanması, aşağıdaki amaçlar için temel öneme sahiptir:
1. Okuyucularımıza Dağlık Karabağ'daki durumu ile ilgili Türkiye ve Ermenistan'ın siyasi ve sosyal toplumunun farklı düşünce ile yaklaşımlarını ve tutumunu gösteriyoruz.
2. Okuyucalarımıza Türkiye'deki hem Ermeni karşıtı duyguların hem de yapıcılığın dinamiklerini göstermeye çalışıyoruz.
3. Ve nihayet gazetecilik davranış kurallarına uygun davranmaya çalışıyoruz.
Bölümün son haberlerİ
Ermenistan Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı, uluslararası ortaklardan da yardım geldiğini ancak sayının çok fazla olmadığını kaydetti.
Khajag Barsamyan, konuşmasında Artsakh’taki durumu, Gazze’deki gelişmelerle kıyasladı ve Roma Katolik Kilisesi liderinin, Gazze’deki durumun bir soykırım olduğuna dair görüşüne atıfta bulundu.
Videoda Azerbaycan tarafının anıtın üzerindeki Ermenice yazıları çizdiği görülüyor.
Alıntı
İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |