Röportaj11:35, 25 Şubat 2025
Türkiye'deki bütün kiliselerin kapılarında polislerin bekliyor olması, azınlıkların yaşadığı atmosferi gösteriyor

Ermeni yazar, aktivist, siyasetçi Murad Mıhçı, Ermenihaber.am'e Türkiye'deki gazeteciler, siyasetçiler ve aktivistlere yönelik açılan soruşturma ve gözaltılarını, muhalif belediyelere kayyumların atanmasını ve iktidarın azınlık politikasını değerlendirdi.
Murad Mıhçı Kimdir?
Mıhçı 1975 İstanbul doğumludur. Aslen Konya Ereğli kökenli olan Murad Mıhçı'nin ailesi 1960 yılında Kadıköy'e yerleşmiş. Maçka Teknik Lisesi Elektrik bölümünü mezunu olan Mıhçı, Demokrat Haber, Turnusol ve Artı Gerçek sitelerinde düzenli ve ara sıra da Agos'ta yazılar yazıyor. Türkiye'nin Halkların Demokratik Partisi yönetiminde çalıştı. İki sefer milletvekili adayı oldu. Şimdi muhalif DEM Parti Meclis ve MYK Üyesi, Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcüsü.
- Son 3 ayda çok sayıda gazeteciye soruşturma açıldı. Çok tanınmış gazeteciler gözaltına alındı, yurtdışı yasağı kondu. Gazetecilere yönelik bu baskılar basın özgürlüğüne dair tartışmalara yol açtı. Bu sürecin gerçek amacı nedir?
- Öncelikle, tabii ki ülke gündemiyle alakalı olan bir şey. Gazetecilerin, aktivistlerin, sanatçıların ve bu tip demokratik mücadelenin içerisinde olan insanların gözaltına alınması, tutuklanması aslında ülkenin siyasi halinde, demokrasiye bakışında bir göstergesi niteliğinde. Evet, söylediğiniz gibi, soruda olduğu gibi, gerçekten birçok gazeteci, basın emekçisi ve onun dışında da birçok bu konularda fikir üreten aktivistler şu an için gözaltında ve bu açıkçası ülkenin iktidarının dünya gündeminden, iç gündeminden yaptıklarına dair yanlış politikalarının aslında halkların bir yanıyla görmemesi ve yurt dışında da bunun yansımasının olmaması için yapmış olduğu bir çaba. Tabii bu çaba toplum nezdinde bir korkuyu da getiriyor. Dolayısıyla demokrasi için mücadele eden insanlarında bir yanıyla sindirme operasyonu oluyor ve bu açıkçası Türkiye gündeminin şu anki halklar nezdindeki de ruh halini gösteriyor. İnsanlar çekiniyor, insanlar korkuyor.
Yapılan yeni Aanayasa değişikliklerinde, kanun değişikliklerinde çeşitli yasalar çıkarıldı. Bunlardan bir tanesi dezenformasyon yasası ki bu yasa normal bir gazetecinin yapacağı yazıların dışında o gazetecinin yazdığı yazıları paylaşmanın bile suç haline dönüştüğü bir pozisyona dönüştü. Evet, yani baktığınız zaman ülkenin bu hali bir yanıyla siyasi atmosferinin çok parlak olmadığını söylemem mümkün.
- Türkiye İçişleri Bakanlığı 31 Mart 2024 seçimlerinden sonra dokuz DEM Parti ve iki CHP belediyesine kayyum atadı. Daha önce de HDP’li belediyelere kayyum atanmışlardır. Yerel ve uluslararası düzeydeki kayyum atamalarının sonlanması çağrılarına rağmen Türkiye’de bu politika yıllardır devam ediyor. Bu politika daha ne kadar sürecek? Muhalif partiler bu durumu aşabilmek için neler yapıyor?
- Aslında kayyum öncelikle Doğu bölgelerinde daha fazla önce başladı, sizin de sorunuzda olduğu gibi. Önce HDP belediyelerine sorun oldu ve HDP belediyelerine sorun olduğunda toplum nezdinde açıkçası Kürtlerin çok yaşadığı bölgeler olan Doğu'da zaten onların kriminalize edilme hali vardı. Onların siyaseten başkaldırışları toplum nezdinde bir suç olarak gösterilme çabası vardı.
Bütün ulusal medyada bu açıkçası bir çaba haline dönüştü ama oradaki halkların düşüncelerinin, görüşlerinin demokrasiye yansıması aslında ülkenin demokratikleşmesi açısından bir korku veriyordu. Bu tabii daha sağ iktidarların istemeyeceği bir şeydi ve bu bugün için bakıldığında Doğu'da yaşananlar belli bir süre geçmişe bakıldığında Türkiye’nin batısında hiç görülmedi.
Özellikle Ankara'dan sonrası bu çok önemsenmedi. Ama o günlerde HDP'li siyasetçiler, yani bizler çoğunlukla şunu söyledik, bugün buraya atanması suç olan bu duruma kayyuma karşı topyekûn bir cevap vermek lazım. Aynı siyasetlerden olmasak da ülkenin demokrasi, ülkenin gelişmesi, ülkenin varlığını yürütebilmesi açısından bu çok çok önemliydi. Çünkü demokratik bir şekilde seçilen, seçim öncesinde her türlü yasal durumları araştırılmış olan kişilerin seçildikten sonra belediyelerine kayyum atanması aslında tüm halkları orada yok saymaktı. Oy veren insanları yok saymaktı. O partiye oy verenlerin dışında demokrasi yalnız insanları yok sayması olarak çoğunlukla söylediğimizde aslında toplumda herkes kendi önüne bakıyordu ve kendi demokrasi taleplerine bakıyordu.
Bugün bakıldığında batıda da bu seferde ana muhalefet yani CHP içinde partilerinin de kazandığı belediyelere de kayyum atandı. Bu öncelikle şu şekilde; şu anda CHP ve HDP'nin birlikte girdiği bazı seçimler vardı. Ortak adayların girdiği seçimler vardı. Güç birliği yaptığı seçimler vardı. Yani bu kent uzlaşıcısı da açıkçası o bölgedeki halkların, toplumun ne istediği kabullenen ve bunda siyaseten değil de halkların isteğiyle yapılmış bir seçim şeklinde aday belileme haliyle seçilmiş belediyeler vardı. Bunlardan bir tanesi gerçekten bir şehir kadar büyük olan nüfusa sahip Esenyurt Belediyesi'ydi ve burada da CHP'li belediyelerine kayyum atandı. Daha sonra yine İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun en yakınlarında olan Beşiktaş Belediye Başkanı'na yine aynı benzer şekilde kayyum atanması ve orada onun yok sayılması, tutuklanması aslında gelecekte daha büyük bir siyasetin, baskıcı rejimin bir halinin döndüğünü gösterdi. Bu görünen o ki kayyumlar nereye kadar sürer çok da kestirerek şu an için mümkün olamıyor. Muhtemelen kayyumlar gittikçe artacak.
Bugün için bu röportajı verirken yine Kars bölgesinde Kağızman bölgesindeki HDP Belediyesi'ne de kayyum atandığını görüyoruz. Ama bu kayyum atanarak bir demokratikleşmenin dışına taşan bir siyasetin gelecek dönemlerde iktidarlaşması da çok kolay olmayacak. Ne kadar da toplum sindirilse de demokrasiden uzaklaştıkça toplumlar nezdinde aslında iktidarların da sallantıda olduğunun bir göstergesi olacak.
Yani bu bir yanıyla AKP siyasetinin bir zaafını da gösteriyor, bir korku zaafını gösteriyor. Kazanamadığı belediyelere kayyum ataması hali bir yanıyla aslında sonlarını da gösteren bir hal olduğunu söylemek mümkün. Bunun bir yanıyla bakıldığında kayyum sadece siyasetlere atılmıyor, belediyelere atılmıyor, çeşitli derneklere atılıyor.
Son zamanlarda bu işten nemalanan geçmişte patronların kulübü olan TÜSİAD'ın başındaki insanın feyriatlarına bakıldığında daha önce AKP'ye güzellemeler yapan patronların kulübü olarak bilinen ve çok önemli bir yeri olan ülkedeki bu kuruluşun başındaki kişiye de tutuklanmasından sonra bu işin çok da ekonomik açıdan da sürdüremeyeceğini görüyorum. Ama şunu da söylemek mümkün, bu şu anda iktidarın bir travmatik bir şekilde saldırılarının artabileceğini de bizlere gösteriyor. Ama bu gerçekten ülke gündemi için, ülke siyaseti için bir akıl tutulması ve bu açıkçası sonunu okumakta zorlandığımız ama en sonunda bir yere toslayacağı ve bunun da bedelini ülkenin çok ağır ödeyeceği bir hal alacağını düşünüyorum.
Kayyum belediyelerine, rehin alınan belediye başkanları dışında orada çalışanların da işlerine son verilmesi de aslında toplumun topyekün açıkçası sıkıntıların arttığını da gösteriyor. Ve bunun sonucunun açıkçası sonunda büyük bir zararla Türkiye halklarına döneceğini söylemem mümkün.
- Türkiye’deki azınlıklara gelince, iktidarın azınlık politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Yani azınlıkların durumunu da ülkenin genel demokratik izdüşümünün olduğu gibi son derece sorun olduğunu, sorumlu olduğunu söylemem mümkün. Çünkü bakıldığı zaman azınlıkların temsiliyetleri bağımsız siyasi kişiler dışında bir patrikhanemiz, yani din kurumumuz ve bunların yan yana olan, iç içe olan vakıf yönetimlerimiz oluyor, okul vakıf yönetimlerimiz, kilise vakıf yönetimlerimiz oluyor ve dolayısıyla buradan bakmak gerekir. Bugün biliyoruz ki patrik seçimlerinden itibaren patrik seçimlerimizin bir dahi demokratik koşullarda olmadığı aşikar. Bugün seçilen patriğimizin de geçen seçim öncesindeki söylemlerine bakıldığında onun da aslında bir yanıyla söylediğini söylemek mümkün. Fakat diğer yandan vakıf seçimleri, yıllar sonra yapılan vakıf seçimleri de benzer şekilde uygulandı. Ve bu anlamda açıkçası vakıf yönetimleri ve kilise yönetimlerimiz bir yanıyla Türkiye'nin demokratik pozisyonuna göre izdüşümünü yaşıyor.
Diğer yandan azınlıklarla ilgili pozisyona baktığımızda yine geçmiş yıllarda HDP'yi kuran kongre yapısı içerisinde bulunan HDK'nin kongresi görev almış bir arkadaşımız da geçen günlerde gözaltına alındı. Ve bir ceza yaşıyor şu anda, ev hapsi verildi. Bu açıkçası ülkede topyekûn bir şahıslara ayırmadan sıkıntıları yaşıyor.
Benzer süreçlerde kısa süre öncesinde kiliselerimize yapılan saldırılar oldu bunu söylemek mümkün. Bugün bütün kiliselerin kapılarında polislerin bekliyor olması bile aslında azınlıkların yaşadığı atmosferi de gösteriyor. Aslında azınlıkların sayılarına bakıldığı zaman ülkede azınlıkların kalmayışında çok da sorun.
Bugün bakıldığında Rum, Ermeni sayısı bir toplama 40-50 bin arasında. Bunlardan en yüksek olan biz Ermeniler 40 bin civarındayız. 2500 civarında Rum var. Yahudi ve Asuri sayısı da toplasanız bir 10-15 bin arası olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla aslında Türkiye'nin nüfusuna bakıldığında çok az kalan bir pozisyonda. Benzer durum Hristiyanlar için ve Yahudiler için de geçerli.
Gerçekten Türkiye bu coğrafyanın içerisinde bakıldığı zaman Hristiyanlığın ne kadar geçmişi olduğunu düşünürsek olursak ama bugün bakıldığında sanırım Müslüman ülkeler arasında oran olarak en az Hristiyanın yaşadığı bir duruma dönüştü.
Yine okullarımızdaki eğitim ve vakıflarımızdaki imkanlar gittikçe açıkçası azalıyor ve bu anlamda sorunlar yaşıyor. Bunun karşılığında da sinmiş bir yönetimler de vakıf yönetimlerinde görüyoruz. Açıkçası azınlıklar için de çok her şey iyi gitmiyor. Azınlık aktivistleri, Ermeni aktivistlerinin çoğunun yurt dışına gittiğini görüyoruz. Yani bugün gerçekten bu coğrafyaya bizler için çok büyük değer katacak insanların Avrupa'ya ve Amerika'ya gittiğini görüyoruz. Ve çoğunlukla bu konuşmaktan çekinmeyen bir şeyler üreten ve hak gasplarına ses veren insanların bu hale gelmiş olması da gelecek süreçler içerisinde özellikle biz Ermeniler adına çok kaygı verici olacak. Fikirleri özgürce konuşan Ermeni aktivistlerin sayesinde siyasetçilerin sayesinde gittikçe azalıyor. Yani sadece siz iktidarın sözünü kurmak isteyen siyaset yapan birkaç arkadaş dışında bunun dışında söz kurabilecek insan sayısı neredeyse hiç yok kadar az.
Kendi adıma ben bir politikacı olarak, bir Ermeni aktivist olarak, bir Ermeni yazar olarak bunun ciddi anlamda eksikliğini ne yazık ki yaşıyorum. Özgürce konuşabilen ne gazetecilerimiz ne de yazarlarımız ne de siyasetçilerimiz yok kadar azaldı diyebilirim. Yani en azınlık toplumu içinde çok iyi günler geçmiyor, ama en son cümle olarak şunu da söylemek gerekir:
Bu yaşananların tamamı aslında Kafkasya'da ve Orta Doğu'daki bir yaşanan durumların bir karşılığı gibi geliyor. Böyle süreçlerde dik durabilmek, bir şeyler üretiyor olabilmek geleceğin aydınlanması açısından çok çok önemli. Umuyorum bizim gibi politikacılar da özellikle komşu Ermenistan ve diğer Suriye ve diğer ülkelerle kurulacak köprülerinde bir parçası olabiliriz. Bu da buradan hepimizin birebir arzusudur.
Bölümün son haberlerİ

Ermeni yazar, siyasetçi, Ermenihaber.am'e Türkiye'deki gazeteciler ve siyasetçilerin gözaltılarını, iktidarın kayyum ve azınlık politikalarını değerlendirdi.

Ermenihaber.am'e konuşan İstanbullu Ermeni gazeteci Hayko Bağdat, Ermenistan-Türkiye normalleşme sürecini, sınırların açılma olasılığını değerlendirdi.

Uzmana göre, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi ve Rusya ve İran'ın çıkarlarına aykırı Türk etkisinin artırılması ABD açısından önemlidir.
Alıntı

İranist Begijanyan, Reisi’nin ifadelerini yorumladı: “Ermenistan'a baskı yapılırsa Tahran müdahale eder”
En Çok Okunan
Ermeni yazar, siyasetçi, Ermenihaber.am'e Türkiye'deki gazeteciler ve siyasetçilerin gözaltılarını, iktidarın kayyum ve azınlık politikalarını değerlendirdi.
Büyükelçi, Aliyev’in 8 Ocak’ta Fransa ve Ermenistan’a silah sağlayan ülkelerin bu sözleşmeleri iptal etmeleri ve sağlanan silahları geri çekmeleri yönündeki çağrısına da yanıt verdi.
Talin Suciyan'ın kitabı, Ermeni Soykırımı’ndan sonra Türkiye’nin çeşitli illerinde kalan on binlerce Ermeni’nin yaşamına dair önemli bilgiler sunmaktadır.
Bu bilgi, Fransa'daki Ermenistan Büyükelçiliği tarafından duyuruldu.
Ermeni gençler, Sumgayıt, Bakü, Kirovabad ve Marağa'daki toplu katliamların 37. yıl dönümünü posterlerle sloganlarla kınadı.
Takvİm
Anket
Bu yıl Ermenistan ile Türkiye devlet sınırı iki ülke vatandaşları için açılır mı?
Pİyasalar
EUR | TRY | USD |
549.84 | 90.05 | 485.12 |