İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ilişkin hazırlanan iddianamenin ardından Yargıtay’a bir bildirimde bulundu. Bildirimde Türkiye Anayasası’nın 68 ve 69’uncu maddelerine, ayrıca “Siyasi Partiler Kanunu”nun 101’inci ve devamındaki maddelerine atıf yapılmıştır. Söz konusu maddeler, siyasi partilerin sorumluluğa tabi tutulması ve kapatılmasına ilişkin düzenlemeleri kapsamaktadır.
19 Mart’ta başlatılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) operasyonuna ilişkin iddianameyi 237 günlük çalışmanın ardından tamamlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 7 bölümden oluşan dosyada İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu “1 numaralı şüpheli” olarak tanımladı ve hakkında toplamda 2 bin 352 yıla kadar hapis cezası istedi.
Her ne kadar İstanbul Başsavcılığı daha sonra söz konusu haberlerin dezenformasyon olduğunu açıklasa da, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile parti yönetiminden birçok isim bu adımı “darbe girişimi” olarak nitelendirdi.
Türkiye’de “Siyasi Partiler Kanunu”na göre bir siyasi partinin feshedilmesi, yalnızca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan dava üzerine Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararla mümkündür. Bu tür dosyalarda “ceza davası” usulü uygulanmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bazı durumlarda partinin faaliyetlerinin tamamen durdurulması yerine, devlet yardımından kısmen veya tamamen mahrum bırakılması yönünde yaptırım da uygulayabilir. Kararın alınabilmesi için mahkemenin 15 üyesinden en az 10’unun —yani üçte iki çoğunluğun— desteği gereklidir. Yargılama süreci ise Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre yürütülür ve dosyanın incelenmesinin ardından nihai karar verilir.
Anayasanın 68. maddesinin 4. fıkrası, partilerin uyması gereken temel ilkeleri şöyle belirler: “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri; devletin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, hukuk devleti ve demokratik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz. Suç işlemeyi teşvik edemezler.” Ayrıca bir parti, bu ilkelere aykırı eylemleri sistematik biçimde sürdürürse ve bu durum Anayasa Mahkemesince “bu eylemlerin odağı haline gelmek” olarak tespit edilirse, temelli kapatma kararı verilir. Kapatılan partinin aynı adla yeniden kurulması yasaktır. Üstelik kapatma kararında sorumlu tutulan parti yöneticileri ve üyeleri, beş yıl boyunca herhangi bir partide görev alamazlar. Yabancı devletlerden veya uluslararası kuruluşlardan maddi yardım alan partiler de doğrudan kapatılır.
Türkiye’de geçmiş deneyimler, siyasi partilerin kapatılmasının sorunları çözmek yerine çoğu zaman yeni sorunlar yarattığını göstermektedir. Örneğin, Kürt siyasetine yakın partilerin kapatılmasının ardından kısa süre içinde farklı isimlerle yeni partilerin kurulması buna en belirgin örneklerden biridir.
Atatürk tarafından kurulan bir partinin kapatılması mümkün mü? Kanaatimizce bunun olasılığı oldukça düşüktür. Ancak bazı yaptırımların uygulanması —örneğin devlet yardımının kısmen ya da tamamen kesilmesi, partinin bazı milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması— ihtimal dışı değildir.
Hatırlanacağı üzere CHP uzun yıllara dayanan siyasi geçmişi boyunca yalnızca bir kez kapatılmıştır. Bu durum, 12 Eylül 1980 askerî darbesi sırasında gerçekleşmiş, parti yöneticileri ise hapis cezalarına çarptırılmıştı.
Türkiye basınında parti kapatılmasına ilişkin olarak Yargıtay’a bildirim gönderildiğine dair yayılan haberler ve ardından gelen yalanlama açıklamaları, gerçekte Erdoğan yönetiminin ana muhalefet partisini sindirme ve susturma girişimleri olarak değerlendirilmektedir. Bu ardışık adımların, partiyi itibarsızlaştırmayı, yapısal olarak zayıflatmayı ve yaklaşan seçimlerde seçmen tabanını moral olarak çökertmeyi amaçladığı ifade edilmektedir.
Muhalifleri etkisiz hale getirerek iktidarını uzatmayı hedefliyorlar. İktidar açısından ciddi bir gösterge, 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara’daki sonuçlar ile 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ana muhalefet partisinin elde ettiği ‘başarıdır’. Ayrıca CHP, Türkiye’de en aktif muhalefet partisi konumundadır ve sosyal araştırmalara göre birinci sırada yer almaktadır. Bir sonraki seçimlerde CHP’nin kazanma şansının yüksek olduğu değerlendirilmektedir.
Bu haberlerin yayılmasının ardından Türkiye’nin finansal piyasalarında dalgalanmalar yaşanmaya başladı. Yani ortaya çıkan tablo şudur: Eğer iktidar daha sert adımlar atmayı denese, yalnızca uluslararası ciddi baskılarla karşılaşmakla kalmayacak, aynı zamanda zaten kırılgan olan ekonominin durumunu daha da kötüleştirebilecektir; bu da iktidar için avantajlı bir durum değildir.
Türkiye toplumunda hâlâ Atatürk’e yönelik bir kişilik kültü var. Buna paralel olarak Erdoğan, siyasi faaliyetlerinin başından itibaren kendi kişilik kültünü inşa etme konusunda ciddi adımlar atmış ve atmaya devam etmektedir. Bu anlamda Erdoğan, söz gelimi “uzaktan” bir rekabet içerisindedir Atatürk ile. Dolayısıyla siyasi varlığını koruyabilmek için Erdoğan her türlü adımı atmaya hazırdır. Bunun en çarpıcı örneği, bu yıl 19 Mart’ta ana rakibi Ekrem İmamoğlu’nun siyasi alandan etkisiz hale getirilmesidir.
Kaynak: Ermeni Haber
Yazar: Ayşe Maraşlı








