Türkiye, 2000’lerin başında genç bir nüfusa sahip bir ülke iken, bugün yaşlanan ülkeler arasında yer almaya başladı. Bu, hem hükümeti hem de muhalefeti endişelendiren önemli sorunlardan biri. Her iki kesim de Türkiye’nin demografik sorunlarını hayati bir mesele olarak görüyor.
Özellikle doğurganlık oranlarındaki hızlı düşüş alarm verici olarak değerlendiriliyor.
Aşağıda, Türkiye’nin son yirmi yıldaki demografik eğilimlerini inceleyeceğiz.
Türkiye çok uluslu bir devlettir. Türklerin yanı sıra Kürtler, Araplar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Asuriler, Lazlar ve daha birçok etnik grup yaşamaktadır. Resmi verilere göre, mevcut durumda Türkiye’nin nüfusu 85.8 milyon iken, bağımsız platform Worldometers’in verilerine göre bu rakam 87.7 milyondur. Genel olarak Türkiye’nin nüfusu, dünya nüfusunun %1,07’sini oluşturuyor. Nüfusun %76,9’u kentlerde, kalan kısmı ise kırsal kesimde yaşıyor.
2005-2015 döneminin durumu
Bu onyılda demografik trendlerin dinamikleri, mevcut duruma kıyasla çok daha elverişliydi. 2005-2015 yılları arasında Türkiye’nin nüfusu 69.3 milyondan 80 milyona yükseldi. Genel doğurganlık oranı (bir kadına düşen ortalama çocuk sayısı) 2005’te 2.12 idi. Bu, nüfusun doğal yenilenmesi için yeterince yüksek bir oran olarak kabul ediliyordu. Ancak 2015’e kadar bu oran düşmeye başladı ve yaklaşık 2.05’e geriledi.
Önemli bir nokta, Türkiye’nin doğu illerinde doğurganlık oranlarının genellikle daha yüksektir. Bu durum geleneksel aile yapısının etkili olmasina bağlanıyor. Batı bölgelerinde ise durum tam tersidir. 2005-2015 yıllarında Türkiye hâlâ “genç” bir ülke olarak kabul ediliyordu. Ortalama yaş 28 iken, 60 ve üzeri yaş grubundaki vatandaşlar nüfusun sadece %10,3’ünü oluşturuyordu. Başka bir deyişle, nüfusun çoğunluğu çalışabilir yaş grubundaydı ve bu da ülkenin ekonomik gelişimine katkıda bulunuyordu.
2015-2025 döneminin durumu
Bu onyılda Türkiye’nin nüfusu büyümeye devam ederek yaklaşık 87.7 milyona ulaştı. Ancak ortalama yıllık büyüme oranı %1,1’e geriledi. Büyümenin yavaşlaması, doğurganlık oranlarının düşmesi ve nüfusun yaş yapısındaki yapısal değişikliklerle ilişkilendiriliyor. Genel olarak doğurganlık oranındaki düşüş, yaşam süresinin uzaması ve çalışabilir nüfusun azalması, bu yapısal değişikliklerin temelini oluşturuyor.
2015’ten sonra Türkiye’de doğurganlık oranı belirgin şekilde azalmaya başladı. 2023’te bu oran 1.51’e düştü ve bu, ilk kez yenilenme eşiği olan 2.1’in altına indi. Bu durum, ülkenin tüm illerinde, hatta traditionally yüksek doğurganlık oranlarına sahip doğu illerinde bile gözlendi. Batı bölgelerinde, İstanbul, İzmir ve Ankara’da ise oranlar Avrupa ülkelerine yakın seviyelere, 1.3-1.4’e geriledi. Uzmanlara göre, doğurganlıkta bu düşüşün temel nedenleri, eğitim seviyesinin yükselmesi ve kadınların işgücüne geniş katılımı ile bağlantılı.
2005-2015 döneminden farklı olarak, 2015-2025 onyılında Türkiye’de ortalama yaş 34’e yükseldi ve 60 yaş üstü vatandaşlar toplam nüfusun %13,8’ini oluşturdu. Bu durum, Türkiye’nin artık yaşlanan toplumlar arasına yer aldıgını ve bunun ekonomiye ciddi zorluklar getireceğini (sağlık harcamalarının artması, emeklilik sisteminin yüklenmesi ve işgücü açığı) ortaya koyuyor.
Polonya merkezli “Doğu Çalışmaları Merkezi” (OSW), kısa süre önce “Türkiye: Yaklaşan Demografik Kriz” başlıklı bir rapor yayımladı. Rapora göre, Türkiye artık “demografik patlama” dönemini tamamlamış durumda ve kademeli olarak “yaşlanan bir yapıya” doğru ilerliyor. Eğer mevcut trendler devam ederse, Türkiye’nin nüfusu 2040-2050’de 91-93 milyona ulaşacak, ancak sonrasında azalmaya başlayarak 21. yüzyılın sonunda 60-70 milyon seviyesine gerileyebilir.
Türkiye hükümeti, yaşlanan nüfusun sosyo-ekonomik zorluklarına yanıt olarak 2025’i “Aile Yılı” ilan etti. Çok çocuklu ailelere ve genel olarak doğurganlığın teşvikine yönelik devlet destek programları oluşturuldu ve yürürlüğe kondu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, defalarca kamuoyu önünde her ailenin en az 3 çocuk sahibi olması yönünde çağrı yaptı ve bunu talep etti.
Ancak eleştirmenler, bu tür önlemlerle hızlı demografik değişikliklere karşı koymak için derinlemesine sosyal, ekonomik ve kültürel reformlar olmadan zor olduğunu düşünüyor. Türkiye’nin geleceği, demografik eğilimleri ne ölçüde yönetebileceğine bağlıdır.
Yazar: Mkhitar Nazaryan
Kaynak: Ermeni Haber