Türk gazeteci, dış politika uzmanı ve Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM) Kıbrıs Temsilcisi Emre Diner Ermeni Haber Ajansı’na konuştu. Diner, 2023 yılında Ermenistan’ın başkenti Yerevan’da düzenlenen “Yeni Bölgesel Gerçekler ve Barış Kavşağı” başlıklı uluslararası konferansa konuşmacı olarak katılmış, ayrıca Ermenistan Devlet Televizyonu’nun Birinci Kanalında da konuk olarak görüşlerini paylaşmıştır. Bu özel söyleşide Emre Diner, Kuzey Kıbrıs’taki son seçim sonuçlarının yarattığı toplumsal beklentilerden Türkiye’nin iki devletli çözüm politikasına, Doğu Akdeniz enerji dengelerinden bölgesel barış perspektifine kadar birçok önemli başlıkta değerlendirmelerde bulunuyor.
Hatırlanacağı üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uluslararası olarak tatnınmayan bir devlettir ve Ermenistan da tanımamıştır. Dolayısıyla Röportajda yer alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ifadesi röportajı veren kişiye aittir.
– Seçim sonuçları size göre Kıbrıs halkında nasıl bir ruh hali yarattı? İnsanlar artık farklı bir gelecek mümkün mü diyor, yoksa siyasetin dili değişse de hayat aynı mı kaldı?
– Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 19 Ekim’deki seçimin farklı galibi Cumhurbaşkanı Sayın Tufan Erhürman oldu. Seçim kampayansındaki birleştirici mesajları yanı sıra Kıbrıslı Türklerin haklarını daha güçlü şekilde savunacağına ilişkin söylemleri ve Türkiyeli seçmenin de güvenini kazanması gibi pozitif unsurlar galibiyeti getiren en büyük etkenler arasındadır. Kıbrıslı Türkler seçimin ardından yeni bir sinerji içerisinde. Ülkedeki sağ ve sol kesimden herkes yeni süreci saygı ile karşıladı.Kıbrıslı Türkler de gaspedilen hakları konusunda yeniden umutlandı. Kıbrıslı Türk lider Sayın Erhürman’ın ilk 100 gün programında Kıbrıs Rum yönetiminin adada tek yanlı doğalgaz arama faaliyetlerinde Kıbrıslı Türklerinin de hakkını tek yanlı silahlanma, karma evliliklerden doğan kişilerin vatandaşlık haklarının verilmesi konusunda diplomatik girişimleri arttıracağı bekleniyor. Sayın Erhürman’ın yürüteceği bu politikalar, müzakere masasına sadece söylemlerle yaklaşan ancak, fiili bir adım atmayan Rum Lideri Nikos Hristodulidis’i köşeye sıkıştırması beklentisi oldukça yüksek. Bu durum değişim ve beklentiyi arttırmıştır.
– Türkiye, son yıllarda Kıbrıs konusunda “iki devletli çözüm” söylemini öne çıkardı. Erhürman’ın seçilmesiyle bu yaklaşım sizce değişir mi, yoksa Ankara bu çizgiyi sürdürmeye kararlı mı?
– Türkiye, gerek güvenlik gerekse de ekonomik anlamda Kıbrıslı Türk soydaşlarının yanındadır. Türkiye’nin iki devletli çözüm söyleminin altında yatan tek şey, Kıbrıslı Rumlar ile yürütülen 50 yıllık müzakerelerden hiçbir sonuç alınmamasıdır. Uluslararası 1960 Antlaşmaları ile kurulan ve Kıbrıs Türk halkı ile Kıbrıs Rum halkının ortaklığına dayanmış olan “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin yönetimi ırkçı gruplar EOKA-B ve Yunan cuntası tarafından yapılan darbeyle ele geçirildi. 1968’den bu yana, iki tarafın “siyasi eşitliğine dayalı iki bölgeli ve iki toplumlu bir federasyon” temelinde bir anlaşmaya varmayı amaçlayan ve Birleşmiş Milletler arabuluculuğunda gerçekleşen çok sayıdaki müzakere turu, Kıbrıs Rum tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle başarısız olmuştur. İki toplum sorunun çözümüne ilk kez BM eski genel Sekreteri Kofi Anna’nın adını taşıyan 2003 Nisan ayında referandumda yaklaştı. Oylamaya sunulan plan, Türk tarafından % 64,91 oranında kabul gördüğü hâlde Rum oylarının % 75 hayır dedi. Sonuçta Rum Kesimi Avrupa Birliği’ne girdi, Türk tarafı ise adeta barışa evet demesine rağmen cezalandırıldı. Yaşanan bu çifte standartlı sonuca rağmen Kıbrıslı Türkler Rumlar ile defalarca masaya oturdu.
On yıllardır süren Kıbrıs görüşmeler sürecinin 28 Haziran 2017’de İsviçre’nin Crans-Montana kasabasında başladı. 7 Temmuz 2017’de herhangi bir anlaşmaya varılamadan sona erdi. Türkiye de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan garantörlük hakkı çerçevesinde Kıbrıslı Türklerin daha fazla zaman kaybı yaşanmaması adına “İKİ DEVLETLİ” çözüm diplomasisini başlattı.
İki devletli politikayla KKTC’nin özellikle Türk devletleri teşkilatındaki statüsü yükselmiş, Kıbrıslı Türkler soydaşları ile buluşmuştur. Ankara bu çerçevede yürüttüğü politika ile Rum Kesimi’ne de net mesaj vermiştir. “Ya uzlaşı ya ayrılık” noktasındaki kararlı politika Rum Kesimi’nin uzlaşmaz tavrını bir noktada kırmaya yönelik çok yönlü politikadır.
Türkiye, Doğu Akdeniz’de yaşanan enerji rekabetinde Kıbrıslı Türklerin menfaatlerini korumak adına İKİ DEVLETLİ çözümden ancak, “ Kıbrıslı Türklerin oluşacak ortaklık devletinde SİYASİ eşitlik ilkesinin ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini sağlamayı amaçlayan garantör ülke olarak adada asker bulundurma şartının kabulünü noktasında vazgeçebilir.
– Yeni dönemde Türkiye ile ilişkilerde sizce en kritik başlık ne olacak: ekonomi mi, enerji hatları mı, yoksa dış politikada uyum mu? Ve bu alanlarda çatışma mı yoksa diyalog mu ağır basar?
– Kıbrıs Türk lideri Sayın Tufan Erhürman, seçim döneminde Kıbrıs Rum kesimi ile yürütülecek müzakerelerde Türkiye ile ortak şekilde hareket edileceğini ifade etmiş, seçilmesinin ardından Türk medyasına yaptığı açıklamada da bunu bir kez daha ifade etmiştir. Sayın Erhürman döneminde de Türkiye ile sarsılmaz bağın devamı noktasındaki uyum devam edecek. Yeni dönemde en önemli başlık mülkiyet sorunu, yani Kıbrıslı Rumların Kuzey’deki, Kıbrıslı Türklerin de Güney’deki mallarının çözümü, Doğu Akdeniz’deki enerji rekabeti ve Ortadoğu’daki gerilimin adaya olan yansıması kapsamında güvenlik başlıkları ilk sırada yer alıyor. Türkiye ile KKTC arasında bu önemli başlıklarda herhangi bir çatışmanın yaşanmasını beklemiyorum.
Şunu da açıkça söylemek isterim ki, AB’nin Kıbrıslı Türklere olan güveni azalmıştır. Adada Kıbrıslı Rumları tek yanlı olarak vatandaşı kabul eden AB, Avrupa Parlamentosunda 1963’te hayatını kaybeden Kıbrıslı Rumların anıtını dikeceği kararı birliğin imajını zedelemektedir. AP’deki bu tek yanlı tutum kabul edilemez. Kıbrıslı Türklerin de katliama maruz kaldığı, toplu mezarlara koyulup, öldürüldüğü gerçeği yok sayılamaz. AP’nin bu tutumunu değiştirip, 2003’ten bu yana kalbini kırdığı Kıbrıslı Türklere de biz özür borcu vardır.
– Kıbrıs’ın jeopolitik konumu hem Türkiye hem de bölge için stratejik. Sizce Ankara, Kıbrıs’ı artık askeri ve güvenlik perspektifinden mi görmeye devam ediyor, yoksa ekonomik ortaklık boyutu daha mı öne çıkacak?
– Evet. Kıbrıs jeostratejik alanında çok önemli bir konumda. Türkiye, KıbrısTürk liderliği ile birlikte askeri ve güvenlik perspektifinden kopmuş değil. Halihazırda Rum Kesimi’nin İsrail, Hindistan ve ABD ile birlikte yaptığı silah anlaşmaları Kıbrıslı Türkler de tedirginliğe sebep olmuştur. Bunun yanı sıra Rum kesiminde aşırı sağcı ELAM partisinin anketlerde %2’lerden % 14’lere çıkması, Kıbrıslı Türkler açısından endişe vericidir. Adanın federasyon temelinde birleşmesi bu açıdan kaygı verirken, Kıbrıslı Türkler, 1960’lardaki katliamları asla bir daha yaşama niyetinde değil. Burada Kıbrıs Rum yönetimi Türklere yönelik güven yaratıcı önlemler çerçevesinde bir garanti sunması kaçınılmazdır. Bu sebeple Kıbrıslı Türkler adada Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ayrılmasının söz konusu olmadığını ifade ediyor.
Kaldı ki, değişen yeni dünya düzeninde Kıbrıs Rum yönetimin tek yanlı olarak hidrokarbon arama faaliyetleri konusunda İtalya, Fransa, Güney Kore, İsrail gibi ülkelere ait enerji şirketleri ile anlaşma yapıyor. Burada Kıbrıslı Türklerin hakları gasp ediliyor. Adada garanti ülkelerden Yunanistan her anlaşmaya dahil edilirken, garantör ülkelerden Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin devre dışı bırakıldığı bir tutum uluslararası hukuka da aykırıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019’da G-20 zirvesi öncesi yaptığı bir konuşmadan yola çıkarak, “Çünkü bizim buradaki prensibimiz ‘win win’ esasına dayalıdır. Eşit miktarda bunları dağıtmasını paylaşmasını biliriz. Ama karşı taraftakilerin de bize aynı adaletle davranmaları lazım. Olay bu.” Bu ifade Rum Kesimi ve Yunanistan’ın adadaki hidrokarbon kaynaklarının konusunda Kıbrıslı Türklerin de muhakkak surette dahil edildiği adil bir paylaşım iradesini göstermesi durumunda Türkiye, taraflarla ekonomik ortaklık kuracaktır. Bu da bölgede işbirliğinin gelişmesi, Kıbrıslı Türklere uygulanan haksızlığın artık bitmesi anlamına gelecektir. Adil kalıcı bir çözüm ancak, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklere “Kıbrıs Cumhuriyeti” devletinde eşit gözle bakmasıyla mümkündür.
– Bölgedeki dengeler hızla değişiyor: İsrail, Yunanistan, Mısır ve hatta Ermenistan bile yeni enerji ve ulaşım projelerinde yer alıyor. Bu tabloda Kıbrıs’ın – özellikle Türkiye ile birlikte – nasıl bir rol üstlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
– Doğu Akdeniz’in güvenliği, Ortadoğu’dan başlar. İsrail’deki Leitvan bölgesindeki gazın Avrupa’ya ulaşımı noktasında en mantıklı güzergah Türkiye üzerinden geçmesidir. Maliyeti daha ucuzdur. Böylesi bir enerji hattı da Rus gazına bağımlı olan Avrupa için hayati önemdir. Bu koşulun oluşması için Doğu Akdeniz’de enerji alanındaki rekabet yerine “Win, Win” anlayışıyla olması şarttır. İsrail’in Arap dünyası ile normalleşmesi, Gazze temelinde bölgedeki şiddet ve gerilimi tırmandıracak fiili askeri operasyonlara son vermesi gibi Tel Aviv yönetiminin atması gereken adımlar vardır. Gerek ticaret yolları gerekse, enerji hatlarının sürdürülebilirliliği için güvenlik şarttır. Kıbrıs’ta adil Kıbrıslı Türk ve Rumların “siyasi eşitliğe dayalı” bir çözüm olması halinde Türkiye, Kıbrıs, Yunanistan,Mısır, Lübnan,Suriye ve İsrail enerji kaynakları konusunda “Bölgesel enerji ittifakı” uluslararası konsörsiyum dahi kurulabilicek düzeye gelmesi hayal değildir.
Her işte olduğu gibi karşılıklı “iyi niyet” Doğu Akdeniz’i enerji koridoru haline getirebilir. Türkiye ve KKTC’nin BM’nin uluslararası statüde de tanınmış olan adanın tamamına ait söz sahibi ilkesiyle menfaatlerine ulaşmak için diplomatik girişimleri arttırmalı. Uzlaşmaz tavrını sürdüren Rum Kesimi’nin müzakere masasına oturtarak, “takvimlendirilmiş müzakere” çerçevesinde yeniden başlaması gerekir.
Kaynak: Ermeni Haber
Yazar: Gevorg Kalloshyan
 
			 
                                        







